Seyahat yazılarını merakla okuyanlardanım. Çocukluğumda, ailemizden gurbete gidip gelenlerin sohbetlerini dinlerken hayallere dalar ben de seyahat edenlerden olurdum.
Tarih öğretmenimden Evliya Çelebi’nin meşhur rivayetini dinledikten sonra, gezi yapmayı çokça arzular olmuştum.
“Evliya Çelebi’nin müthiş gezi arzusu varmış. Yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak istiyormuş. Kendisinin anlattığına göre bir rüya üzerine meşhur gezilerine başlamış.”
“ Rüyasında İstanbul'da Yemiş İskelesi civarında Ahi Çelebi Camii'ndedir. Orada muazzam bir cemaat vardır. Dikkat eder, İslam peygamberi Hz. Muhammed'i (S.A.V) baş tarafta görür. Hz. Muhammed'in yanına gidip ondan şefaat dilemek arzusundadır. Ama bir türlü cesaret edip de gidemez. En sonunda bir cesaretle gidip "Şefaat ya Resulallah" diyeceğine, "Seyahat ya Resulallah" der. Böylece, 70 yaşına kadar sürecek ve çeşitli tehlike, sıkıntı ve hadiseler geçirmesine rağmen vazgeçmeyeceği seyahati başlar.”
Tabi ki Evliya Çelebi gibi olmanın kolay olmadığını biliyordum. Ama her gezide ve yolculukta, devamlı hatırladığım bir anekdot oldu.
Karne tatilini fırsat bilerek, İstanbul yolculuğum başladı.YHT seferi başlar ümidi ile yolculuk planlamıştım. YHT İstanbul seferleri henüz başlamadığı için, yolculuğumu uçakla yaptım.
Bu yazımı sizinle İstanbul’dan, “Dünyanın Başkentinden” ,tarihimizin en önemli başkentinden yazıyorum.
Fransız Devlet adamı Napolyon’un meşhur sözünü hepimiz defalarca duymuşuzdur. “Dünya tek bir devlet olsaydı başkenti İstanbul olurdu.”
Peygamberimizin İstanbul’un fethi ile alakalı hadisini de biliyoruz. Hadis Müslümanlar için, özellikle Osmanlı Sultanları için bir “Kızıl Elma” idealini oluşturmuştu.
İstanbul’un coğrafi, beşeri, tarihi, maddi ve manevi özelliklerini tanımak insana önemli kazanımlar sağlar. İstanbul’u görenler/gezenler bunun farkındadırlar.
İstanbul’a her gelişimde ayrı bir özelliğini/güzelliğini keşfederim. Öyle anlaşılıyor ki, kendisini keşfettirmede cömert davranmıyor.
Bu defa en çok dikkatimi çeken semt adlarından bahsetmek istiyorum.
Şöyle ki; Kasımpaşa, Lalapaşa, Haydarpaşa, Bayrampaşa, Kadıköy, Zeyrek, Vanipaşa…vs. Semt isimler listesini uzatmak mümkün.
Günümüzde önemli ve dikkat çeken şahsiyetlerin isimleri sokak ve caddelere veriliyor/verilebiliyor. Fakat; yerleşim yerlerine insan isimlerinin verilmesinin, daha doğrusu anılmasının nedeni üzerinde takıldım.
Bu merakımı giderici küçük çapta bir araştırma yaptım. Bana göre toplumsal açıdan önemli bir anlayışla karşılaştım.
Osmanlı Devletinin başkenti İstanbul’da oturan devlet adamları, bir arada oturmamışlar. Kendilerini, yönettikleri halktan soyutlamamışlar. Bir arada oturup “Gettolaşmamışlar”.
Her bir devlet adamı, ayrı ayrı yerlere oturmuş, etrafına yerleşen insanlara örnek olmuşlar. Fakir/fukarayı gözetmişler.
Devlet adamlarının yerleştikleri yerlerde oluşan semtler, isimleri ile anılır olmuş. Sosyal yaşantıyı kontrol altına alan bir sistem oluşmuş.
Yöneticilerin halktan, hizmet ettikleri insanlardan ayrı bir ortamda olması, yönetim sisteminde açacağı zararların telafisi çok zordur.
Sosyal hizmet/yönetim paylaşanlarının birbirlerine yakın olmaları, sosyal adaleti sağlamayı kolaylaştırır.
Halkın istekleri, düşünceleri anlaşılmak, katkıları sağlanmak isteniyorsa sahaya inilmeli. Toplumun nabzı tutulabilmeli.
Değerlerimize sarılmanın, uygulamanın, kardeş olmanın, sosyal barışı sağlamanın tam zamanı.
Her fert; kendine, toplumda var olan yerine uygun görevini yapmanın sorumluluğunu yeniden hatırlayıp yapmalıdır.
“Sevgi Toplumunun” oluşması dileğimiz olsun.