2023 pek çok açıdan beklenen bir tarihti. Cumhuriyetin 100. yılı olmasının yanında siyaseten de cevabı merak edilen soru(n)ların karara bağlanacağı bir dönem olduğunda kuşku yok.
6 Mart günü ilan edilen muhalefetin cumhurbaşkanı adayı ile beraber siyasetteki belirsizliklerin yavaş yavaş ortadan kalktığını görebiliyoruz.
6 parti bir araya gelerek bir irade ortaya koydular. Kimileri dünden gönüllü, memnun, mesutken kimilerinin kolları bükülerek zorla masaya oturtuldu. Kimin oturttuğu tartışılıyor. Denizaşırı mecralara kadar işaret edenler var.
Bu ayrı bir konu…
Ancak, 7 kişiyle beraber yöneteceği ifade edilen Kılıçdaroğlu’nun işi oldukça zor görünüyor. 6 Mart tablosunu beden dili açısından değerlendirenler eminim Akşener, Davutoğlu, Babacan, Yavaş ve İmamoğlu’ndaki memnuniyetsizliğini ya da utangaçlığını görmüşlerdir.
Öte yandan en fazla memnun olanlar sırasıyla Kılıçdaroğlu, Uysal ve Karamollaoğlu gibi göründü bana. Temel bey, muzaffer ve işini layıkıyla yapmış bir kumandan edasıyla hitap etti. Rolünü fazlasıyla içten biçimde icra etti.
Asıl problem 10 Mart’ta resmen başlatılacak olan seçim döneminde karşımıza çıkacak. Mahcup ya da memnuniyetsiz görünenlerin Kılıçdaroğlu’nu ‘cami avlusuna’ bırakacaklarını düşünüyorum.
Aleyhinde bu kadar laf et, konuş, beyanda bulun, sonra da seçmenine lanse et.
Olur mu? Takdim edenin kalbi rahat olsa da, seçmen bunu kabullenir mi?
Evvelsi gün bir televizyon kanalına çıkan Akşener henüz siyasi iletişim ve propaganda çalışma yöntemlerini belirlemediklerini söylese de Kılıçdaroğlu’nu çıkıp, sağ seçmene savunacak birinin çıkması çok zor.
Başörtüsü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin tutum ve davranışlarını muhafazakâr, dindar seçmene karşı kim izah edebilir?
Yıllarca topluma olmadık zulümleri reva gören CHP zihniyetini kim haklılaştırabilir?
‘Hakkını helal et’ demekle çözülebilecek bir mesele mi?
Daha doğrusu mesele sayısı bir mi?
Siyaset bilimci olarak olup, bitenleri dikkatle izlemeye çalışıyorum. Tecrübem, CHP liderinin topluma kabul ettirilmesinin çok zor olacağı yönünde. Uluslararası medyanın ‘Gandi’, ‘Nehru’ demeleri bile masumlaştırma çabasının bilinçli bir ürünü.
Barışçı bir lider görüntüsü çizmeye çalışıyorlar.
Bürokrasiyi, yargıyı ve siyaseti tehdit eden kimdi o zaman?
HDP ve YPG ile arasına mesafe koyamayan Kılıçdaroğlu ve partisinin toplumda göreceği tepkinin boyutlarını tahmin etmek zor değil.
Sonra, Akşener, Davutoğlu ve Babacan Anadolu’ya açılıp, savunabilecekler mi acaba?
Karşılarına çıkarılacak Kılıçdaroğlu aleyhindeki görüş ve beyanlarına kızacaklar, bozulacaklar mı?
Ayrıca, merhum Necmettin Erbakan hocanın yıllar önce sarf ettiği ittifak cümlelerini paylaşmakla kurtulacaklar mı eleştiriden?
Erbakan hoca görüşlerinde yanılmış olamaz mı?
1973-74 yıllarındaki CHP – MSP koalisyonundan sonra nice olmuştu MSP’nin hali?
Milletvekili sayıları yarıya düştü...
Rahmetli Özal’a düşmanlık yapan aynı akıl, 1991 sonrası dönemde iktidara gelen SHP-DYP koalisyona sebebiyet verdiğinde, türlü zulümlere alkış tuttuğunu fark edememişti.
Asıl zulüm ve baskı 28 Şubat 1997’de değil, 1991 koalisyonuyla başladı. Dönemin mağduru olarak bunu tecrübe ettim.
Madımak’ta kendisine katil diyenlerle kol kola olmanın ötesine geçip, tek yürek tek düşünceyiz demenin bir karşılığı olacak mı?
Soruları çoğaltmak mümkün.
Samimi kanaatim Türkiye’de toplum bir yol ayrımına doğru yaklaşıyor. Ak Parti’ye kızarak farklı siyasi yönelimlere yelken açanlar nihai kararlarını verecekler.
Eğer bir kez Kılıçdaroğlu’na oy ver(diril)ebilirlerse bundan sonra artık parti, ideoloji, ilke, kriter gibi ölçülerin tamamen ortadan kalkacağını söyleyebiliriz. İkinci, üçüncü kez de verebilirler. Post –modern felsefe dönemi başlar.
Yok, eğer bunca tazyike rağmen oy vermezlerse, toplumsal dinamikler ve istikrar yerleşir diye düşünüyorum.
İzlemeye devam ediyoruz…