Sualin muhatabı bizatihi “sen” olduğuna göre kendi değerinden ve kıymetinden bahsedildiğini anlamış olmalısın. “Sen” dediğimiz “insan” sualin sahibi ile aynı yaratılışta. Evvelemirde insanın mutlak olarak kıymeti yaratılışı gereği yaratanın varlığı ile mevcut ve mukim. Yaratılmış varlıklar arasında yeri, görevi, vasıfları itibariyle teklife muhatap tek varlık olarak insan; kabul etse de etmese kıymetinin icabını yerine getirmekle mükellef.
İnsan, kendini ararken tıbbi ve fiziksel pek çok özel tarafını keşfetti. Keşfin bitmediği, her yeni bilimsel çalışma ile hayrete düşürecek yeni niteliklerimizin tespit edildiği de gerçek. Diğer yandan ruhun, metafizik dünyamızın mutlak ve tam anlamıyla kitabi bir tanımının yapılamayacağı kesin gözüküyor. Tam da bu noktada serlevhada sual ettiğimiz sorunun “seni kıymetli kılan nedir” sorusunun kanaatimce bir cevabı da saklı; insanın kendini arayan yegâne varlık olması, onu kıymetli kılan en önemli Saiklerden biri.
Kur’an-ı Kerim’de “insan” kavramı bu haliyle altmış beş yerde kullanılıyor, çoğul hali “nas” ise 230 yerde geçiyor. Yaratma makamında Allah, yarattığı insanı, insandan elbette daha iyi biliyor ve tanıyor. Onun açısından biz yaratılmış kullarız. Fıtrat olarak insanın yaratılışında zıt huylar, tenakuz gösteren huylar, farklı alışkanlıklar ve ahlaki yaklaşımlar mevcut.
Tekâmül yolculuğunda insanoğlu… Bünyesinde barındırdığı huylar, sahip olduğu mizaç, değer anlayışı, hisleri duyguları bu yolculuk esnasında hem ona rehber hem ona yoldaş.
İnsan, zıt hislerin bir arada barınabildiği engin bir yurt gibi. Doymak bilmeyen bir nefis de onda, ölürcesine bir aşkın ıstırabı da. İnsan başına bir sıkıntı gelse sızlanır isyan eder, bollukta daha ister. Hayvani duyguların esiri olabildiği gibi eşrefi mahlukat olarak yüce bir makama erebilir.
Allah, insandan öncelikle “dine” yüzünü çevirmesini ister. Bu imanî bir meseledir. Bu durumda ilk kıymet inanmakla ilgilidir. Tek başına bu yetmez, iman aynı zamanda bir duruş ve tavır almaktır. Tavır eylemi gerekli kılar. Tüm bu süreç birbiri içinde, tefrik edilmeyen bir vaziyette zuhur etmelidir. Arayış, dünya hayatında nihayete erecek değil. Kimi görüşler, bu durumun yani “arayışın” sürekli devam edişinin sonuçsuz kalacağını söylerken, dinin bu yönünü eleştirir. Demem o ki tam tersi; bu arayış sürekli olmalı ve durmaksızın devam etmeli ki insan, eyleminden vazgeçmesin.
İnsanı kıymetli kılan pek çok şey var; merhameti, cömertliği, yardımseverliği, acıma duygusu, güzel sözü, dürüstlüğü, doğruluğu ve daha nicesi. Tüm bunların zıddı da onun kıymetini düşürecek şeyler olarak görülebilir. İnsanın iki zıt kutup arasında bu kadar kolay gidip gelebildiği ya da misal bir sokak kedisine acıyıp gözyaşı döken insanın, öfkesine yenik düşüp cinayet işleyebilecek olması nasıl izah edilecek? Hal böyle olunca insanı kıymetli kılan şey bu zıt noktaların arasında makul bir yerde durabilmesidir. Filhakika makul bir yer neresidir diye soranlara karşı “inanç ve din” temelli bir yaklaşım kıymetli bir cevap bulabilecektir.
Nitekim insanı kıymetli kılan pek çok şey vardır lakin kıymetli olanı aramak ve bu yoldan dönmemek de bir kıymettir.