Merâmı anlatmanın çeşitli yöntemleri vardır. Vücut dili de onlardan biridir.
Vücut dilinde, dili döndüğünce en çok şeyi anlatan organlardan biri de gözdür. Sevince dil olur, hayrete yer olur, korkuya ayna olur ve öfkeye en güzel tercüman olur.
Evet, bunların hepsini göz yapar.
Konumuz öfkeli bakış ve bu bakışı kullanan insanlardan biri olan Bediüzzaman.
Sert bakış deyince hemen hemen herkesin ilk aklına gelecek olan insanlardan biridir Bediüzzaman.
Herkes onu, başını geriye doğru çevirdiği sert bakışlarıyla tanır. Onun âdeta kimliğidir bu bakış.
Onun bakışı onu anlatır ancak neden öfkeli baktığını, daha düne kadar bu kadar açık bir şekilde öğrenmemize imkân yoktu.
Allah dostlarının kerâmet sahibi oldukları, hepimizin kabulüdür ve bu durum inançlı insanın saygısını celbeder.
Yaşadığımız şu günler, bu öfkeli bakışın nedenlerini gün gibi âşikâr etti hepimize.
Bediüzzaman’ın karşısında meğer, öfkeyle bakmasına sebep olacak sözde takipçileri varmış ve bu öfkenin nedeni onlarmış.
Adının, bir devletin bağımsızlığına kasteden insanlar tarafından kullanılacağını gördüğü için öfkeyle bakıyormuş meğer.
Davalarla geçen ömrünü adadığı davasının, hizmet adı altında suistimal edileceğini gördüğü için öfkeli bakıyormuş meğer.
“Yaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Türk milleti İslâmiyet’e bayraktarlık etmiş, dini uğrunda yüz binlerle, milyonlarla şehid vermiş ve milyonlar veli yetiştirmiştir. Binaenaleyh kahraman ve fedakâr İslam müdafiileri olan Türk milletine kılıç çekilmez ve ben de çekmem.”diyerek Şeyh Sait’e cevabını veren Bediüzzaman, takipçileri olduğunu iddia eden birilerinin, bu devletin bağımsızlığına kastedeceğini ve samimi Müslümanların suistimal edileceğini gördüğü için öfkeli bakıyormuş meğer.
Ruslara esir düştükten sonra ilk fırsatta vatanına dönen Bediüzzaman, gurbet kavramını kendine kutsallık atfederek kullanan birilerinin çıkacağını bildiği için öfkeli bakıyormuş meğer.
Türk milletinin elindeki son servete ihânet edecek hâinlerin, kendi muhibbileri olduğunu iddia eden birilerinin arasından çıkacağını gördüğü için öfkeyle bakıyormuş meğer.
Bediüzzaman, din hizmeti adı altında, derin ilişkilerin menfaat aktörleri olan birilerinin, kendi bendesi olduğunu iddia ederek güç kazanacaklarını bildiği için öfkeyle bakıyormuş meğer.
Bediüzzaman, ilhama dayandırdığı son dönem eserlerinin, birilerinin elinde, para makinesi haline döndürülen sözde eğitim kurumlarında külliyat olarak kullanılacağını gördüğü için öfkeli bakıyormuş meğer.
Din-i Mübin-i İslam’ın ve samimi Müslüman’ın yegâne düşmanı olan Yahudi devletini otorite olarak gören sözde muhibbilerin türeyeceğini gördüğü için öfkeyle bakıyormuş meğer.
Bu milletin yüz milyarlarını, kendilerini oyuncak haline getiren millet düşmanlarına peşkeş çekecek bir anlayışın, kendi takipçileri adı altında hayat süreceğini gördüğü için öfkeyle bakıyormuş meğer.
Bediüzzaman, hayali olan medreseyi vatanında kurmak için yıllarını verirken, bu milletin evlatlarından gasp ettiği paralarla dünyanın bir ucunda neye hizmet ettiği belli olmayan binalara harcayan bânilerin türeyeceğini gördüğü için öfkeyle bakıyormuş meğer.
Kendi vatanında öz vatanı olan Nur Köyü’nü, birilerinin, nasıl bir talihsizliğin içine sokacağını gördüğü için öfkeyle bakıyormuş meğer.
Allah için namaz kılan insanların oluşturduğu topluluğun adı olan cemaat’i, Müslüman’ın dilinde bir acıya dönüştürecek takıyyecilerin türeyeceğini gördüğü için öfkeyle bakıyormuş meğer.
Bediüzzaman’ın öfkesine sebep, yalnızca bunlar değildir ve sergilenen densizlik, öfkeli bakışın yeni sebeplerine gebe durumdadır.
Bizim öğrendiklerimiz bunlardan ibâret değil ancak yerimiz de çok cömert değil. Bu saydıklarımız ve sayamadıklarımız, Bediüzzaman gibi bir dava insanının öfkelenmesine, bu öfkesini bakışlarına yansıtmasına yetecek ihânetlerdir.
Sert bakışın sebepleri gün gibi ortadadır.
Öfkende, yerden göğe kadar haklısın ey keskin bakışlı adam!
Sen öfkelenmeyeceksin de kim öfkelenecek?