Kayıt dışı yaşamak konusundaki meramımızı bu satırları takip eden dostlarımız hatırlayacaktır.
Ömrü kıymetli kılan mücadele, şüphesiz ki, adınızı yarınlara bırakacak gayretiniz ve topluma olan katkınızdır.
Böylelikle kayıt altına girmiş olursunuz.
İrfâni bakışta bu meselenin tezahürü; “Baki kalan, gök kubbede hoş bir seda imiş” darb-ı meselidir.
Kayıt altına girmenin güzelliğini, Türkiye’mizin bekası açısından değerlendirmeye çalışalım.
Bakalım kalem nelere gebe….
Ümmetin kaderinin, Türk Milletinin kaderinden bağımsız olamayacağını hep söyleyegeldik. Bu söz, toprağa atılmış bir tohumdur ve filizlenme vakti, Allah’a mâlumdur, Allah’a mahkumdur.
İşleyen kader hükmünü verecektir.
Gayrete âşık olan kaderi şekillendirecek olan, Türk Milletinin gayreti olacaktır, demeye çalışıyoruz.
Merhamete galebe çalma sevdasıyla yürütülen menfaat mücadelesinin masada ve meydanda sürdüğü, hepimizin mâlumudur.
Menfaat çatışmasının merhamete galebe çalmaması için ülkemin, Türkiye’min kuvvetli olması, yalnızca Türk Milletinin ihtiyacı değildir.
Masada ve meydanda devam eden mücadelede, masadaki güç, kaynağını meydandaki kuvvetten alır. Meydanda eri olmayan ülkenin masadaki hatibi lâl olur, dilsiz kalır.
Meydandan güç alamayan hatip, ülkesine dil uzatan haysiyetsizlere, hak ettikleri cevabı veremez.
Çaresizlik, söylenecek sözün kalmamasıdır. Acziyet ise, söylenmesi gereken sözün ağızdan çıkamamasıdır.
Acziyet çaresizlikten daha kötüdür.
Şu anda masada görmezden gelinemeyen bir Türkiye varsa, bu, meydandaki erinin ve kuvvetinin sâyesindedir.
Başlığımızı unutmuş değilim.
Emeğe ve ekmeğe kör bakan insanlara ‘nankör’ diyen bu Milleti ayakta tutan en önemli unsurlardan biri, meydandaki yiğitleridir.
Kirli su akıtılan leğen kafası ile meseleye bakmayanların ve nankör olmayanların gözlerinden kaçmayacak yiğitlerden biri şüphesiz ki Selçuk Bayraktar’dır.
Ufuk sahibi bir gencin, ülkesi için neler yapabileceğinin en güzel örneklerinden biridir.
Ömrünü vererek kayıt altına giren Ömer Halisdemir, Eren Bülbül gibi, o da emeğini, aklını ve ufkunu vererek kayıt altına girmiştir.
Musul’da, Kerkük’te eğdiğimiz başımızı, Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de kaldırmamıza imkân veren kuvvetin en önemli parçalarından biri, şüphesiz ki Selçuk Bayraktar’ın ve beraberindeki arkadaşlarının ufkudur.
O ufuk, Milletimizin hizmetine İHA olarak, SİHA olarak sunulmuştur.
Daha düne kadar Amerikan filmlerinde kurgu olarak gördüğümüz görüntüleri, Mehmetçik’in en gözüpek arkadaşı olarak göreve başlayan SİHA’ların gözünden günlük rutinimize dönüştüren gayreti hafife almak, en hafif tabiri ile aymazlıktır.
Suriye’nin kuzeyinden gelen görüntülerle göğsümüzü kabartan SİHA’lar, Libya’da da vazifesini yapmıştır.
En yakın farkındalığımızı da kıyamete kadar bir ve beraber olacağımız Can Azerbaycan’dan gelen görüntüler oluştursun. Anlıyoruz ki, işgalci Ermeniyi eceline susamış köpeğe dönüştürecek olan, yine SİHA’larımız olacaktır.
Daha önce farklı bir mecrada söylediğimi, bu satırlarda da ifade edeyim ve kayda geçsin:
Yirmi yıldır Kurumda vazifeliyim ve denetmen olarak görev yapıyorum. Kuruma katkımın ne olduğunu bir çırpıda söyleyemem ama içinde bulunduğumuz şu zor dönemde, SİHA’lara vücut veren fabrikada, değil bir mühendis yerleri temizleyen bir işçi olmanın bile daha büyük bir şeref olduğunu söyleyebilirim.
‘İster isen sulh-u salah, hazır ola ceng-i cidale’ diyen ak saçlıların bu ferâset yüklü cümlesindeki tavsiyesi doğrultusunda vücut bulan İHA ve SİHA’ların, barışa mı savaşa mı hizmet ettiğini bilemiyoruz diyen varsa aramızda, lütfen aramızdan ayrılsınlar.
Arkalarına yedi düveli de alarak bu Milletin bekasına kasteden bilumum bölücü takımının topuna tankına, fare gibi kaçacak delik arayan militan takımına bomba olup yağan SİHA’mızın, akşam yemeğinden sonra tatlı yerine verdiği görüntülerin, benim huzuruma, yani barışa hizmet ettiğini çok rahat söyleyebilirim.
Bu hizmetin sahibinin de Selçuk Bayraktar ve arkadaşları olduğunu, bilmem söylemeye gerek var mıdır?
Gücünün yettiğini iliklerine kadar sömüren, gücünün yetmediğine karşı uzlaşı lafını ağzına sakız eden ve menfaatine borazan kesilen Avrupalının riyakarlığına verilecek en güzel cevap, ‘zor, oyunu bozar’ düsturundaki zor’u kullanacak kuvveti elimizin altında tutmaktır.
İHA ve SİHA, elimizin altında tutup, yerde kuş uçurtmadığımız kanatlarımızdır.
Allah, sayısına bereket versin.
Selçuk Bayraktar kardeşe de seslenelim:
Nezâketin ve kalenderliğin dâim olsun!
Rabbim, sana en cömert yanı ile mukabele etsin!