Ülkemizin ve Konya’mızın çok önemli bir değişim sürecinden geçtiği bir dönemde bundan böyle gazeteniz Yeni Haber’de haftada iki gün sizlerle beraber olacağız. Gündelik siyasi, sosyal ve kültürel gelişmeleri beraberce değerlendireceğiz. Yeni Haber yayın hayatına başlayalı beri ‘ilkeli gazetecilik’ parolasıyla kamuoyunu aydınlatma görevini başarıyla ifa etmektedir. Ben de bu ailenin bir parçası oldum. Temel prensiplerime en yakın gazete olduğu için Yeni Haber ailesine katılmayı severek kabul ettim.
Bundan sonraki dönemde yapacağımız değerlendirmelerimize zemin teşkil etmek üzere, bugün ülkemizin ve Konya’mızın genel bir panoramasını çıkaralım…
Bu panorama Ak Parti iktidarı ile başlayan ve halen içinde bulunduğumuz dönemi kapsamaktadır.
Türkiye 2001 krizi sonrası dönemde, yani Ak Parti devri iktidarında ekonomik yönden üç kat zenginleşti. Milli gelir 3 bin dolarlardan 11 bin dolarlara çıktı. İhracat rakamları ülke tarihinde akla hayale gelmeyecek seviyeleri yakaladı. Siyasi ve ekonomik anlamda rakiplerimiz olan ülkeler uzunca bir süredir ekonomilerindeki küçülmenin önünce geçmeye çalışırken, ülkemiz büyüme rakamlarını artırma, daha fazla büyüme derdinde. OECD ülkeleri içinde Çin’in ardından en fazla büyüyen ikinci ülkeyiz.
Türkiye bugün kendi savaş sanayisini kurma yolunda çok önemli mesafeler kat etti: Tank, helikopter, insansız hava aracı, uydu, modern savunma sistemleri gibi ileri teknoloji gerektiren üretimlere başarıyla imza atabilir hale geldi.
Nükleer reaktörü hızla yükseliyor. Nükleer bir ülke haline geliyor. Büyüyen ekonominin ihtiyaç duyduğu enerjiyi kendimiz üretme çabasındayız. Türkiye enerjiye aç bir ülke. Dünyanın en büyük havaalanını ihale etti. Otoyollar, tren yolları ve hava yolu alanlarında çok önemli projelere imza attı ve atmaya da devam ediyor. Projeleriyle dünyayı şaşırtıyor.
Ülkenin eğitim seviyesi hızlar artıyor. 4+4+4 bir devrim. Zorunlu eğitim 12 yıla çıkarıldı. Gıptayla kendilerine baktığımız ülkelerde uygulanan eğitim modellerine benzeyen ama daha esnek düzenlemeleri bünyesinde barındıran modelleri devreye sokma telaşında.
Bizleri dershane garabetinden kurtarmak üzere…
Üniversite sayısı iki katından fazla arttı. Gençlerimiz daha fazla ve daha iyi eğitim için daha iyi imkanlara sahip.
Siyasi açıdan istikrar yatırımcı için güvenli liman hüviyetinde…
Kuruluşunun seneyi devriyesinde Anayasa değiştirebilecek çoğunlukla iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi on iki yıldır iktidarda ve her defasında oyunu artırıyor. Alternatifsiz. Ülke hakim tek parti sistemine doğru gidiyor. Öte yandan, ne yazık ki muhalefet ‘günübirlik’, ‘politikasız’, ‘mecalsiz’, ‘kısa görüşlü’: Seçmene güven vermiyor.
Halk kendi başkanını seçti. Kendinden biri olarak hissettiği Recep Tayyip Erdoğan’ı 12. Cumhurbaşkanı makamına oturttu.
Otuz yıllık kanayan yara, ‘Kürt sorunu’ bitme noktasında. Ülkenin doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi kucaklaşıyor. Bu da siyasi anlamda müthiş bir sinerji meydana getiriyor.
Vesayet rejimini belli seviyelere indirmiş durumda, ama bitmiş değil. Bugün MGK toplantılarına dikkatlerimizi yöneltmiyoruz. Kuvvet Komutanlarının adlarını bilmiyoruz. Ama güya ‘sivil’, güya ‘cemaat’ bir güruhun vesayeti büyük bir tehlike olarak duruyor. Emniyet ve yargıdaki ‘paralel’ devlet yapılanması bizleri, hayat tarzımızı, özgürlüklerimizi ve en mahrem değerlerimizi tehdit ediyor.
Öte yandan, ülkenin uluslararası saygınlığı da artıyor. Avrupa Birliği yakında vizeleri kaldıracak. Vatandaşına saygı duyan, ona değer veren devlete, başka devletler de saygı duymak, değer vermek zorunda kalıyor. Devlet vatandaşlarıyla arasındaki engelleri kaldırma yönünde güçlü bir irade ortaya koyuyor.
Görüşlerine önem verilen, ‘dostluğu istenen – düşmanlığından çekinilen’ bir Türkiye var bugün. Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar, Afrika, Orta Asya, hatta Uzak Doğu Türkiye’ye bakıyor. Daraldığı zaman yardım bekliyor. Derman umuyor. Türkiye’nin ‘Osmanlı rolünü’ tekrar üstlenmesini istiyor.
AB Türkiye’ye muhtaç. ABD Türkiye’siz yapamıyor. İslam Dünyası, Türk Dünyası Türkiye’de istikrarın devamını istiyor.
Fakat etrafımız ateş çemberi… Suriye’de, Mısır’da, Filistin’de, Irak’ta kan gövdeyi götürüyor. Rusya, Kırım, Ukrayna çok önemli bir dönemden geçiyor. Meseleler henüz çözüme kavuşturulmuş değil. Kıbrıs’ta normalleşme gerçekleşmedi...
Azerbaycan – Ermenistan ilişkileri gene sorunlu. 2015 yılı sözde Ermeni soykırımının 100. yılı. Ermeni diasporası 2015’i pilot olarak seçmiş, bizi diplomatik anlamda köşeye sıkıştırmak için hazırlık yapıyorlar.
Hukuksal olarak, özellikle 12 Eylül 2010 referandumu ile yapılan Anayasa değişikliği önemli kazanımlar getirdi. Ama bazı düzenlemeler, siyasi açıdan ‘geri dönüş’ olarak nitelendirilebilecek hükümler haline geldi. Vesayet özlemi içinde olanlarca kullanılıyor.
Eski Türkiye, Yeni Türkiye ile mücadele halinde…
Yerel yönetimlerde 30 Mart’la beraber yepyeni bir döneme girdik. Büyükşehir Belediyeleri yeniden düzenlendi. Bu illerde İl Özel İdareleri kapatıldı. Belde belediyeleri ve köy idareleri lağvedildi. Büyükşehir belediyelerine hayati görevler tevdi edildi. İlçe belediyelerinin sorumluluk alanları genişletildi.
Demokratikleşme, halkı yani gerçek güç sahiplerini ön plana çıkarıcı düzenlemeler yapıldı. Yerel idareler çok büyük ekonomik kaynakları kontrol eder hale geldi. Büyük rantlara hükmeder duruma ulaştı.
Halk bilinçlendi. Oy verirken gayet rasyonel biçimde hareket ediyor. Aklıyla, mantığıyla ve kişiliğiyle çatışan ve çelişenlere itibar etmiyor.
Peki, yerel yöneticiler, bürokratlar, siyasetçiler yeni dönemdeki rollerinin farkında mı? Yeni döneme uygun hareket ediyorlar mı? Yoksa 30 Mart öncesi, 10 Ağustos öncesi kodlarla mı hareket ediyorlar? Belediye meclisleri göstermelik mi? İstişareyle mi karar alıyor? Kent konseyleri ne kadar demokratik? Yöneticilerimiz kaynakları kullanırken ne kadar hassas davranıyor? Makamları bir ‘emanet’ olarak mı, yoksa kendi mülkleri olarak mı görüyorlar?
Vesayetçilerle ilişkileri ne seviyede? Hala ahbap-çavuş ilişkileri devam ediyor mu?
Gözlemlerimiz, bilgilerim bize yol gösterecek ve söylemek istediğimiz ama söyleyemediğimiz şeyleri buradan usulü dille ifade edeceğiz.
Bu ve benzeri sorulara zaman zaman ‘zülfü yâre’ dokunarak cevaplar arayacağız. Buradaki amacımız ‘üzüm yemek’; ‘iyiliği teşvik, kötülüğü men’ etmek.
Dostların duası, düşmanların beddualarına elhamdülillah galebe geldi.
Allah bizleri bilerek ya da bilmeden hata yapmaktan alıkoysun (amin).