Her şeyi iyi bilen, teknolojiyi yedeğine alan, eğitimdeki olağanüstü yatırımlardan faydalanan ve modern şehirlerin bütün imkânlarını kullanan günümüz insanı ne yazık ki hâlâ tarihine, kültürüne kör bakıyor, önemsemiyor, benimsemiyor. Bunu evde, sokakta, okulda, camide ve maalesef bulunduğu her yerde yapıyor. Üstelik mesleği, konumu ne olursa olsun bu değişmiyor. Sayıları bigâne çoğunluğun arasında kalanlar, bir şeyler yapmak isteyenler ise karanlıkta türkü söylüyor pozisyonunda kalakalıyor. Yazıya neden bu kadar ağır bir sitemle girdiğimi açıklayayım: Eski mahallelerimizde ya da şehrin ortasında kenarında kalmış, bakımsız, perişan çeşmeleri görüyorum zaman zaman. Bunlardan bir tanesi de benim doğup büyüdüğüm Araplar mahallesinde. Daha önce hem bir yazı hem de bir şiir yazarak sizlere duyurmuştum. Araplar’a her gidişimde o kör tapalı çeşmeyle göz göze gelmekten utanıyorum; bir şey yapamadığım, bir şey yapılmasına vesile olamadığım için.
Yağmurun, rüzgârın, soğuğun yıpratmasının dışında yüzeyine saçma salak yazılar yazılması, sıvasının kazılması ve daha beteri etrafının çöplüğe çevrilmesi, atık kumbaralarının konulması o garip çeşmeyi suyunun akmamasına bile üzülemeyecek hale getirmiş. Oysa tarihi 150 yıldan fazla olan, birçok insanın hatıralarının olduğu, yine pek çoğumuzun dedesinin dedesinin su içtiği bir çeşme. Kendimize niçin bu kadar yabancılaştık? Dünümüzle aramıza niçin bu kadar kalın duvarlar örüyoruz? Ve niye eşyanın halinden, dilinden anlamamakta ısrar ediyoruz?
Devletimiz son yirmi yılda birçok tarihi yapıyı restore etti, milyonlarca, belki milyarlarca para harcadı. Öyleyse bu çeşmeler neden görülmedi? Kurumlar başkaysa eğer, niye bunlarla ilgilenmesi gereken kurumlar uyarılmıyor? Sanırım burada ilk akla gelen belediyeler olur. Onlara bu durumu anlattığımız zaman da vakıfların dokundurtmadığı çıkıyor karşımıza. Vakıflar eğer dokundurtmuyorsa ki dokundurtmuyor. Kendileri bir şeyler yapsın bari. Kim bu çeşmeler için bir şey yapmaya kalksa durun demenin, bırakın kendi kendine yok olup gitsin demek olduğunu göremiyorlar mı? Özellikte bu gibi konularda devletin kurumları ortak bir akıl geliştirip beraber hareket etme kabiliyeti geliştirmek zorunda.
Tarihi yapılar şehirlerimizin hafızalarıdır. O hafızada, dün var, din var, kültür var, geçmişe saygı var, atalara hürmet var ve geleceğimize bizi biz olarak taşımanın şifreleri var. Ecdadımızın bize emanet ettiklerini, geleceğe gerektiği gibi aktaramazsak, bizim bıraktıklarımızı da çocuklarımız görmezden gelecektir. Eğer böyle olacaksa, ülke olmaya, bir inancın sahibi olmaya, bir medeniyet tasavvur etmeye ne gerek kalır ki? Zaten dışarıdan gelen, içimizde neşvü nema bulan bir yozlaştırıcı rüzgârın olumsuzluklarını iliklerimize kadar hissediyoruz. Çocuklarımızın teknoloji esiri olduğundan, yeterince sosyalleşemediğinden ve ebeveynlerine karşı saygısız olduklarından bahis açıp duruyoruz. Peki, bunun böyle olmaması için ne yapıyoruz? Dedesinin yediği kaptan yemek yemeyen, ninesinin su dolduğu çeşmeden su içmeyen gençler, elbette onların gittiği yoldan da gitmeyecektir…
Bir Kurban Bayramı'nı daha geride bıraktık ve maalesef birçok aile bayramı tatil beldelerinde geçirdiler. Ama kendi şehrinde, babasının mahallesinde bayramı yaşayanlar da vardı. Onlar buralarda çocuklarına kendi doğup büyüdükleri yerleri göstermek istediler belki ama yukarıda anlattığımız çeşmeler gibi karşılarına harap manzaralar çıktı çoğunlukla. İdareci olmak, bir şehri bir ilçeyi yönetmek yol yapmak, parkların sayısını artırmak veya çöp toplatmak değildir sadece. Şehrin hafızasını korumak, eşyaya sahip çıkmak ve oraya özgü özellikleri hem korumak hem de güçlendirmeyi de gerektirir. Güzel Konya’mızın belediye başkanlarının iyi niyetli, çalışkan ve kendi değerlerine sahip çıkan kişiler olduğunu biliyorum. Ancak bazı sebeplerden dolayı bazı şeyleri yapmakta zorlandıkları bir gerçek. Buna rağmen bu konuda özellikle, bu zorluk ve engelleri aşmada daha ilgili, daha gayretli ve daha ısrarcı olmalarını bekliyorum.
Zaman geçer, biz de geçeriz şu dünyadan. Dünün makam mevki sahipleri bugün nasıl dışarda kalmışsa bizler de bir gün yaptığımız işlerin dışında kalacağız. O yüzden ne yapılacaksa bugün yapılacak. Bunu unutmadan, bunun üzerine giderek düzeltelim. Bizler iki âleme de inanan insanlarız, o yüzden sadece geçip gitmeyeceğiz buradan hem yapıp ettiklerimizi hem de yapmadıklarımızı götüreceğiz ebedi âleme. Orada eşyanın, çocuklarımızın ve mesul olduğumuz diğer şeylerin bizden şikâyetçi olmasını istemiyorsak, burada yapmamız gerekenleri yapalım.
Sevgiyle kalın.