Tarihi Selçuklular dönemine kadar giden kadim semtlerden biri olan Sadırlar mahallesinde birçok tarihi çeşme bulunuyor. Galat-ı meşhur olarak Sedirler mahallesi olarak bildiğimiz mahallemiz bugünlerde kentsel dönüşüm etkisi altında başkalaşım geçiriyor. Mahallede 1700’lü yıllardan kalma ve aktif çeşmeler kadar 100 yıl önce 1920’li yıllarda yapılmış çeşmelerde bulunuyor. Bunlardan bazıları kör tapalı halde mahzun biçimde yeniden lülelerinden su akıtılacağı günleri bekliyor.
Birkaç yıldır Konya kent kültürü ve tarihi miras açısından bölgede bulunan kerpiçten Konya evleri, tarihi cami, türbe ve çeşmeleri inceliyorum. Sedirler Caddesinde sayısı ondan fazla tarihi çeşme var. Bu çeşmelerden boynu bükük vaziyette isimsiz ve susuz kalmış çeşmeyi siz değerli okuyuculara ve yetkililere hatırlatmak istedim.
Sedirler caddesinin başında eski köprü başı karakolunun ilerisinde solda ve yüz metre ilerisinde iki kör tapalı çeşme bulunuyor. Her ikisinin de kitabesi var, koyu renkli olan Sille taşından yapılmış, 2 katlı bir küçük apartman önünde yol kenarında ve bakımsız vaziyette, musluğu yok, kör tapa vurulmuş olarak duruyor. Kitabesi silikleştiği için sağlıklı bir fotoğrafını alamadım. Kitabede bilgi aldığım uzman yorumuna göre “ barekellahü teala, ….muhammed ruhu için…13…” şeklinde eksik ibareler var.
Biraz daha ilerde sağda olan çeşme ise açık renkte ve Gödene taşından yapılmış. Blok sitelerinin beton istinat duvarına bitişik halde, kör tapalı olarak ve susuz ve mahzun biçimde duruyor. Yoldan içerde ikinci bir yan sokakta olduğu için burada çeşme olduğunu anlamak için yanına gitmek gerekiyor. Çeşmenin güzel bir kitabesi var, 126 yıllık ve 1898 tarihinde yapılmış. Kitabesinde de bir çeşme klasiği olan Kurandan İnsan suresi 21.ayette yer alan cennet yaşantısını anlatan “vesegahüm şeraben tahura” ayeti yazıyor. Yani “Rableri onlara en temiz içeceklerden ikram edecektir” ayetine çeşmeden akan tatlı suyun kıvamı ile telmih ve gönderme yapılmıştır.
Türk İslam kültüründe kitabeler mimari eserlerin künyesidir. Yaşayan kültürel mirası bizlere anlatan duvar panolarıdır. Kitabeler İslam medeniyeti çevresinde gelişmiştir. Özellikle Türk İslam kültürünün temel bir ögesi olarak kitabe demek edebiyat sanatı ve künye bilgileri içeren ve mimari eseri bize tanıtan barkod demektir. Bilindiği gibi günümüzde firmalarca yapılan ürünlerde barkod şifrelemesi yapılır. Bu sayede üretilen ürünler ve tüketilen ürünler için bir rehber olarak bilgiler herkesçe görülmektedir. Mimari eserlerde yer alan kitabelerde bize aynen ürün barkodu gibi mimari eserin tanıtımını yapmakta ve şifrelerini vermektedir. Şifreyi çözmek için dönemin kültürüne, o zamanların Türkçesine aşina olmak gerekir. (https://www.yenihaberden.com/konyadaki-bu-cesmeye-unlu-asik-siir-yazmis-1813102h.htm)
Çeşme Türk İslam kültüründe mahallenin merkezi olan cami gibi çeşmeler de halkın ortak kullanım alanı ve bir araya geldiği ortak bir mekandır. Çeşme üzerine ilahiler söyledik, maniler yaktık. Çeşme başında mahalleli olup bitenler üzerine sohbet etti. Gün geldi çeşme başında delikanlılar sohbet etti. Her şeyden önce ihtiyaçları olan suyu doldurup evine götürdüler. Bugünkü gibi hazır şekilde evdeki her musluktan su akmıyor idi. Yerine göre hem acı su hem tatlı içme suyu sadece bu çeşmelerden akardı. Bazı hayatlı evlerde belki kuyu suyu olur veya tulumbadan su çekilirdi. Çoğunluğu bu sular acı su olur ve ev ihtiyaçları için kullanılırdı. Nadir de olsa bahçesinden tatlı su çıkan haneler de olmuştur.
Çeşme suyu uzaklarda olan kaynak sularından getirilir idi. Çeşme yaptıranlar arkalarında bir hayır ve dua kapısı olsun diye vakıf olarak yaparlar idi. Manevi planda sadaka-i cariye denilen toplumsal kullanım için hayır yapmış olurlardı. Çeşme başında nefeslenip, elini yüzünü yıkayanlar ise Allah razı olsun demeyi unutmazlar idi. Kimsenin aklına bunu kapitalist bir kazanç şehveti ile gelire çevirmek ve ahaliye para ile satmak gelmemiştir. Üstelik insanlar kazançlarından böyle bir harcama yapmayı insanlık ve dini inançlarının gereği yapmayı da bir vazife bilirlerdi.
Çeşme göz demek, su gözü anlamında pınarlara isim olmuş, çeşm-i bülbül diye cam sanatına ve divan edebiyatına konu olmuştur. 1960'lı yılların başında Aşık Mahzuni "İşte gidiyorum çeşm-i siyahım" derken hem göz yaşına hem siyah gözlü sevgiliye duyulan aşkı ve hasreti dile getirmiştir. 1970'li yılların ilk yarısında ise Ferdi Tayfur’un söylediği çeşme şarkısı hit şarkı olmuştur. Aynı isimle çevrilen filmi haftalarca gösterimde kalmıştı. Karacaoğlan bir çeşme başında karşılaştığı kız kendisine “emmi” dediği için hayıflanmış ve yaşlı göründüğü için üzülmüştür.
1970’li yıllara kadar çeşmeler evlere çeşmeler bağlanıp su verilse bile sosyolojik olarak tüm işlevlerini devam ettirdiler. Ne zamanki 1990’lı yıllardan itibaren kentleşme giderek artmaya başladı. Eski mahalle anlayışı yavaş yavaş ortadan kalktı. Mahalle ile birlikte artık tatlı su çeşmesi dahi olsa çeşmelerin merkezi işlevi de kalmadı.
Günümüzde kimse artık sohbet için çeşme başına filan gitmiyor. Çeşmeden su doldurmak için evlerde kullanılan ne Sille testisi ne suyu soğuk tutan Davgana modeli testi kaldı. Hatta bakır işçiliğinin yansıtıldığı su kapları olan güğüm ve ibrik dahi kalmadı. Güğüm ve bardağın önce alüminyum olanı sonra plastiği çıktı. Artık büyük 20 litrelik plastik damacana veya 5 litrelik su bidonları kullanılır oldu.
Bu evrede Konya'da belediye başkanlığı ve KOSKİ aracılığı ile 1989 yılından itibaren yapılan sokak çeşmelerini ihya hareketi ile her yere tatlı su götürme atılımı yapıldı. Bu anlamda Konya tatlı su çeşmeleri en çok olan, en çabuk ulaşılabilen ve ücretsiz su içilen bir yer oldu. Her mahalleye de tatlı su götürülmesi güzel oldu.
Ancak yeni yapılan çeşmelerle birlikte bazı tarihi çeşmelerin hem orijinal su kaynakları özgünlüğünü yitirdi. Kendine has memba suyu olarak Dutlu, Çayırbağı, Hatıp, Mukbil suyu gibi özel içimi ve damak tadı olan tatlı su kaynaklarının akıtıldığı tarihi çeşmeler bu özelliğini yitirdi. Ortak şebeke suyu ile bu çeşmelerin kaynakları evsafı daha düşük tatlı sular ile karıştırıldı. Konya’da Ferit paşa çeşmesi, Şirin Hanım çeşmesi gibi halkın rağbet ettiği çeşmeler sıradan bir tatlı su çeşmesine dönüştü. Bu yüzden Konyalılar arasında meşhur olan Şirin Hanım çeşmesi, Vali Ferit Paşa çeşmesi gibi nam yapmış çeşmelerden su doldurulması da tarihe karıştı. Ancak Çayırbağı, Hatıp, dere, Sille, Bulumya ve Gödene gibi Konya merkeze 20-40 km mesafede olan köylerde akan özgün tatlı su çeşmeleri olarak hizmet vermeye devam ediyor.
Peki halen âtıl durumda kalan bu tarihi çeşmeleri ne yapalım dersek acilen öncelikle çeşme kaidesi, kitabesi, alınlığı ve gülbezek kısımları temizlenmelidir. Tarihi çeşmelerin tamamının çatısı veya gölgelik kısımlarının bakım ve tamiri yapılmalıdır. Suyu bağlanmalı ve musluğu çalışır, kurnası akar vaziyete getirilmelidir. Bu hem yaptıran hayır sahibi kişilere ve mahalleli hayır sahiplerine bir vefa örneğidir. Hayırsever kişinin bize emanet bıraktığı çeşmelere sahip çıkmanın en doğal ve en gerekli adımlarından biri olacaktır. (https://www.yenihaberden.com/konyadaki-ecdat-yadigari-dokuluyor-oyle-biri-yaptirmisti-ki-acil-onlem-cagirisi-1785587h.htm)
Halen sadece benim tespit ettiğim ve fotoğrafladığım yirmi, evet rakamla 20’ den fazla çeşmede benzer problemler var. Bunlardan üç tanesi çok acil ötesi koruma altına alınıp tamir edilmek kertesinde zor durumdadır. Yoksa Aziziye mahallesindeki Hacı Fatma Hanım çeşmesi ve kitabesi çalınan Servet sokağı çeşmesi, Sedirler caddesi üzerindeki Melekgazi sokağı çeşmesi, Şeyh Ulema Recep Ağa çeşmesi, Şems mahallesindeki Müftü çeşmesi, Mevlâna dergahına ait olan Meram Gödene Abdülvahit Çelebi’nin kız kardeşi Nesibe Hanım için yaptırdığı Çelebi çeşmesi vb. kısmen tahrip olmuştur. Harap pozisyondaki çeşmeleri hemen tamir etmez isek önümüzdeki bahara bile çıkamayacak ve yıkılıp gidecektir. Restorasyon faciası veya bir kendini bilmezin plastik çeşme borusu bağladığı Melekgazi sokak çeşmesi gibi fecaatlere de maalesef rastlanılmaktadır. (https://www.yenihaberden.com/konyadaki-cesme-can-cekisiyor-1794935h.htm)
Konya’daki tarihi eserlerin ve çeşmelerin tamir ve bakımında etkili ve yetkili kurumlar bunca emek vermelerine rağmen yeni yeni sorunlar ve amaç dışı kullanımlar da maalesef eksik değil. Kamu kurumları ve akademisyenler imkanlarını sarfederek tarihi eserleri ihya etmek için birçok araştırma hazırlamakta ve restorasyon yapmaktadır. Ancak bu eserlerin olduğu mahallelerdeki farkındalık kültürü eksikliği ve bazı gafil insanlar eliyle bu eserler sürekli yıpratılmakta ve deformasyona uğratılmaktadır. (https://www.yenihaberden.com/konyadaki-126-yillik-tarihi-cesme-yardim-bekliyor-1793101h.htm)
On yıl kadar önce KOSKİ Genel Müdürlüğü tarafından 2013 yılında Konya’daki 143 tarihi çeşmeyi restore etmiştir. Harika bir koleksiyon kitabı ile bu çeşmeleri anlatan birde kitap hazırlamıştır. Ancak üzerinden birkaç yıl geçmeden bu çeşmelerin 1/3’ü yeniden sprey boya ile boyanmış, kirletilmiş, çöp atılmış ve halen önemli bir kısmı kötü duruma düşürülmüştür. Çalışmalara süreklilik kazandırılmalı ve başta kitabeli çeşmeler olmak üzere diğer tarihi çeşmelerde restorasyon kapsamına alınmalıdır.
Mesela son yıllarda bizzat takip ettiğim Mevlâna dergahına 200 metre uzaklıktaki İsmail Ağa çeşmesinin iki kez çeşmeleri çalınmış, Güldan dede çeşmesi amaç dışı kullanılmış ve kirletilmiş, Araplar mahallesindeki Karakayış çeşmesi bir yap boz halinde sürekli spreyle boyanmaktadır. Araplar çeşmesi ise kör tapalı olarak virane halde çöp konteynerleri, atık eşya konteynerleri ve manav kasaları arasında can çekişmektedir. Diğerlerine nispetle daha iyi durumda olan Küçük Sinan çeşmesine ise sprey boya ile çaydanlık figürü çizilmiş ve bir futbol takımının ismi yazılmıştır. Üç kurnalı olan bu çeşmenin ise orijinal iki kurnası kör tapalı vaziyettedir. (https://www.yenihaberden.com/konyadaki-152-yillik-yapi-virane-hale-geldi-1810829h.htm)
Çeşmeler bizim bu topraklardaki ecdat yadigarı mimari ve sanat tarihi yönünden tapu senetlerimizdir. Yazıma konu olan kör tapalı çeşmeler dahil olmak üzere durum o kadar vahim ve kötü ki. Bazı tarihi çeşmeler mail-i inhidam yıkık vaziyette, bazılarının taşları çalınmış, kir ve boyadan görünmez vaziyettedir. Bazı çeşmelerin kaidesi yarı yarıya yok edilmiştir. Kadim şehir ve başkent diye dillere pelesenk olan Konya'da bu durumu izah edebilecek bir insan bulabilecek miyiz? Ben şüpheliyim. Çeşmeleri bunca imkân ve yetkili kurum var iken koruyamaz isek ne zaman koruyacağız değil mi? Olmasın ama ismini zikrettiğim çeşmelerin daha da kötü duruma düşerek yıkılıp gittiğini sosyal medyada veya konvansiyonel medyada görünce daha mı? İyi olacak. (https://www.yenihaberden.com/konyadaki-374-yillik-meshur-han-cesmesi-kaderine-terk-edildi-1813937h.htm)
Çözüme giden yolda tarihi eserleri ve kültürel miras unsuru olan objeler hakkında kolektif olarak farkındalık kültürünü artırmamız lazım. Kameralarla kontrol edip, yapanın yaptığı yanına kar kalmaması sağlanmalıdır. Mevzuatımızda tarihi ve kültürel eserlere karşı yapılan olumsuz hareketlere ve zararlara karşı yer alan idari para cezası ve hapis cezası behemahal uygulamalı ve kamuoyuna yansıtılmalıdır ki başkaları bir daha tenezzül etmesin.
Ergenlik çağındaki teenager gençler ve kafası dalgalanan ve sprey boya ile boyayacak yer arayanlara ise yerel yönetimler muhtarlıklarla iş birliği yaparak uygun alan tahsis etmelidir. Mesela oyun parklarına bu tür kişilerin deşarz olacakları ve underground yazı ve şekil sanatlarını boya ile icra edecekleri boyama duvarları, kay kay tramplenleri gibi sportif alanlar hazırlanmalıdır. Yoksa aklı esen veya yoldan geçen serseri biri mahalledeki tarihi çeşmeyi, türbeyi, camiyi, ev duvarını kendine tuval ve palet sahası olarak seçip kullanmaktadır.
Bir diğer nokta ise bu tarihi eserler hakkında bir okuma seferberliği başlatılıp hepsine açıklayıcı barkod konulmasıdır. Kitabesi, tarihi, yaptıran hayırsever kodlanmalı ve ilgili web sayfasında isteyen ve meraklısının bilgisine sunulmalıdır. İnsan zaten bilmediği şeyin farkında olmaz veya değerini nereden bilecek değil mi? Yanı sıra tarihi eserler hakkında yapılacak ihbar ve öneriler için 7/24 açık olacak şekilde e-posta adresi, müşterek alo bilgi hattı ve WhatsApp hattı, mobil uygulama vb. açılmalıdır.
Sözü çeşmelerin ve şairlerin aynı kaderi paylaştığını belirten Sezai Karakoç üstadın "Çeşmeler" şiirine ve getirelim: Ona göre çeşmeler de şairler de toplumun ortasında yüzyıllardır çağıldayıp duruyorlardır; ikisinin de alın yazıları unutulmak ve terk edilmektir, ne yazık ki. Buna rağmen, insanların bu umarsızlığına karşın çeşmeler onların susuzluğunu giderirken, şairler de ruh susayışlarını gidermişlerdir.
“Eski zamanların durmuş saatleridirler
Ne zaman durdular
Kim durdurdu onları
Kim kesti bu neşeli çocukların sesini
Kim susturdu o canım çeşmeleri
Benim yalnızlığımdan
Damıtılmış çeşmeler
Kurumuş unutulmuş
Ceşmelerin akışıyım
İnsanlık içinde.”
Gönül isterdi ki üstadın bu harika şiirinin anlamı ile mail-i inhidam olmak üzere olan bazı mahalle çeşmelerinin mahzun durumları keşke örtüşmese.!