Hayatımızın hemen her günü öyle ya da böyle bir şeyleri diğerine tercih ederek geçiyor. Nerede doğacağımızı, ana babamızın kim olacağını, göz ve ten rengimiz gibi yaratıcıya ait durumlar dışında cüzi irademiz devreye giriyor ve seçimlerimiz hayatımızın çizgisini, rengini, karakterini belirliyor. Kader mevzuna burada girecek değilim diğer yandan seçimlerimiz, tercihlerimiz yazılı olan kaderin “kaza” olarak yaşanmasına vesile oluyor.
İnsan, anne babasını seçemiyor evet ama nasıl bir anne nasıl bir baba ya da nasıl bir evlat olacağını seçebilme yeteneğine ve cevherine sahip. Özünde mündemiç olarak var olan cevher, insanın esasen “iyi” olduğuna işaret eden bir bilinç hâli… Bu durumda “iyi” olanı tercih etmek ve seçmek insanın temel ilkelerinden biridir desek yanlışa düşmüş olmayız.
İnsan iyi olanı seçerken gönlüne göre bir hayatı sürgit devam ettirmek istiyordur. Uç noktadaki yaklaşımları ve istisnaları hariç tutarsak çoğu insan mutlu, huzurlu ve refah içinde yaşamayı “iyinin” bir parçası olarak görüyor. Gönlüne göre yaşamak için kendi doğruları, kendi kabulleri ve kendi ölçütlerini esas alan bir yaklaşım yine kendi içinde tutarlı ve mantıklı görünüyor. Bununla birlikte her doğrunun, her kabul ve ölçütün “hakikat” olmadığı da gerçek…
Seçimlerimizin bizi mutlu etmesini, bize göre bir atmosfer oluşturmasını arzu ediyoruz. Doğrunun tarafımca yapılmış seçimden yana olmasını bekliyoruz. Peki, bunu yaparken yani bir şeyi diğerine tercih ederken geçici ve sığ, kişisel ve bencil, çıkarcı ve saplantılı kıstaslar son tahlilde arzu ettiğim mutluluğu ve atmosferi sağlamış olur mu?
Dünya hayatında mutlak ve sınırsız bir iyiliğin olamayacağı kesin. Nasıl ki dün, birileri yıkılmaz dedikleri, muhkem sandıkları kaleler içinde ölüp gittiyse, nasıl ki savaş, hastalık, felaket gibi pek çok vakıa yaşanmışsa bugün ve yarın da aynısı olacak. İnanan ve dünyanın geçici olduğuna teslim olmuş birisi için bu durum hem korku hem ümit dairesinde kalmayı mücbir kılar. Bu hakikat; dünyaya dair seçimlerimizi, yaşam tercihlerimizi, iyinin ve doğrunun tarifini kişiye göre değil insanın dışında bir gücün çizgisine göre yapmayı da gerekli kılacaktır.
Modern dünya ile birlikte ve bilhassa teknolojinin sınır tanımaz bir hızla gelişmesiyle daha özgür ve daha mutlu olacağını varsayan insanoğlu duvara toslamış olabilir mi? Tercih ve seçim yapma iradesine sahip olmak günümüz dünyasında kısıtlı ve sınırlı ve hatta zorlayıcı seçeneklerle karşı karşıya. Giyimden kuşama, eşyadan elektronik eşyalara ve neticesinde aynılaşmış, benzer, tıpatıp hayatlar yaşanıyor. Modern dünya çok fazla seçenek sunduğunu iddia etse de nihayetinde kendi arzuladığı tek tip bir “insan” modelini dayatıyor.
Seçmek ve tercih etmek gibi kıymetli ve özel bir imkâna, nimete sahip insanın kendinden daha üstte, ulvi ve hakiki, samimi ve gerçek kıstasları ilke edinerek irade göstermesi her iki dünya için de isabetli olanıdır vesselam.