Seçimler ve Muhalefet…

Ömer İnal

Bu seçimlerde muhalefet partilerinin ortak noktası, vaatlerinin ekonomi ağırlıklı olması olarak dikkat çekiyor… Bunun en önemli sebebi ise bu seçimlere kadar muhalefet partileri ekonomiden çok, iktidara yüklenmek suretiyle iktidarı yıprattığı ölçüde oy kazanma hesabı yaptıklarından dolayı istedikleri başarıyı elde edememiş olmalarından kaynaklanıyor…

Muhalefet partilerinin birbirine benzer ekonomik vaatlerle seçim startı vermeleri; her seçimde yaşadıkları hezimeti iyi analiz eden bir aklın, halkın bütün kesimlerine hitap edebilecek tarzda vaatleri belirleyerek muhalefet partilerine eşit oranda serpiştirdiği ve böylelikle bütün düşünce tarzlarına ulaşabilmeyi hedeflediği duygusunu uyandırıyor…

Özellikle asgari ücret konusunda birbiriyle yarışa giren muhalefet partileri, adeta bal deresi reklamlarını hatırlatıyor; ‘1 değil, 2 değil 3 değil…’’ 

Asgari Ücret artıyor, mazot düşüyor, her aileye yardım yapılıyor, ödemesiz krediler veriliyor, bedava ev sözü veriliyor ve daha neler neler...

Velhasıl vergiler düşürülürken, devletin ödediği kalemler hep artıyor… Muhalefet partileri, Kaynak nerde sorularına yakında, sanayilerde kullanılan kaynak makinesini göstererek cevap verirlerse hiç şaşırmayın, çünkü bu siyasiler bence komiklik ile vatandaşa şirin gözüküp oy almak istiyor, hani gençler arasında söylenen kızlar komik erkeklerden hoşlanır hesabı; vatandaş komik siyasetçiden hoşlanır diye düşünmüş olabilirler…

Daha düne kadar ülke ekonomisinin zayıflığından, kırılganlığından bahseden siyasiler bugünlerde vaatlerinde güçlü ekonomiden bahseder hale geldiler… Muhalif siyasiler, Katrilyonlarca liralık tutardaki vaatlerinin ekonomide küçük bir ayrıntı olduğunu söyleyerek, dün ‘’70 cente’’ muhtaç olan Türkiye’nin, bugün ekonomide geldiği başarılı noktayı bizzat kendileri tescillemiş oldular…

Erdoğan nefretinden gözü dönenler, ‘’tek çare HDP’’ diyerek toplum mühendisliği yapıyorlar… HDP’nin barajı aşması durumunu Ak Parti’ye oy kaybettirecek en iyi seçenek diye hesap yapmalarından dolayı, HDP’nin barajı geçmesi için neredeyse teheccüde dahi başvuracaklar…

Her fırsatta kutuplaşmadan söz eden muhalefet partileri, halkın %52 oyunu almış cumhurbaşkanına ağzına gelen hakaretleri etmekten geri durmuyor ayrıca Cumhurbaşkanlığı külliyesine ‘’kaçak’’ diyerek devletin en zirve noktasını itibarsız ve tartışmaya açık hale getirmeye çalışıyorlar… Peki, tüm bu söylemler kucaklaştırıyor mu yoksa kutuplaştırıyor mu?

MHP liderinin de, Erdoğan nefretiyle dolu söylemlerden oy kapma hesabı yaptığı anlaşılıyor… Ayrıca halkın sahiplendiği çözüm sürecini bitirip silahlı mücadele yapmayı savunan Bahçeli, anaların ağlamasından hiç rahatsız olmayacak mı diye düşünüyor insan… Ayakkabı kutularından bahseden Bahçeli, dönemindeki batık bankaları çabuk unutmuşa benziyor…

‘’Türkiye partisi’’ olmak iddiasıyla yola çıkan HDP’nin; %99’u Müslüman olan bir ülkede, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ve zorunlu din derslerini kaldıracağını vaat etmesi; ‘’Türkiye partisi’’ olmaktan çok marjinal bir parti söylemleriyle daha çok uyuşmuyor mu?

Ayrıca barajı geçme derdinde olan bir parti, neden Diyanet’le, din dersleriyle uğraşır, ve sözde ‘’Ermeni soykırımını’’ tanımak gibi marjinal söylemlere başvurur? HDP barajı geçmek mi istemiyor olabilir mi?

Son olarak yakın tarihten bir ayrıntıya yer verelim:

1976 yılı bütçe görüşmelerinin yapıldığı Meclis’te, o dönem başbakan olan Demirel, bütçeye konulan yeni vergileri savunurken ‘’Ne yapalım bunları koymak mecburiyetindeyiz. Almadan vermek sadece Allah’a mahsustur’’ diyerek konuşmasını bitirir… Muhalefet sıralarında oturan merhum Necmettin Erbakan ise kürsüye çıkıp konuşmasını yapar ve son olarak Demirel’e dönerek ‘’ Evet almadan vermek sadece Allah’a mahsus ama vermeden almak da size mahsus’’ sözleriyle tarihi konuşmasını sonlandırır…

Yani siyaset de gün gelir  ‘’onlar ne verirse benden 5 fazlası’’ diyenler ‘’Almadan vermek Allah’a mahsustur’’ diyebilir..

Selametle…

Günün Hadis-i Şerif’i:

‘’Bizi aldatan bizden değildir’’ (Mülim, iman164)