Malum Türkiye Pazar günü sandık başında olacak. Bu seçim de son derece kritik bir seçim. Ülkenin seçim sath-ı mailine girmesiyle siyasetin tansiyonu da giderek yükselmekte. Her ne kadar Pazar günkü seçim yerel seçim olsa da başta Başbakan’ın seçim stratejisi ve 17 Aralık’tan beri ülke gündemini işgal eden, “paralel devlet”, “dost-modern darbe” ve sair konular sebebiyle seçim yerel seçimden çıkmış bir genel seçim havasına girmiş durumdadır.
Bu sütundan kimin ne kadar oy alacağına dair bir tahminde bulunmayacağım, çünkü bilmiyorum. Ak partinin seçimlerden birinci parti olarak ve yüksek bir oy alarak çıkacağı kanaatindeyim. Ülkede siyasi tansiyonun bu kadar yükselmesinden dolayı bir an evvel seçimlerin geçmesini ve ülkenin daha makul bir tartışma üslup ve zeminine dönmesini temenni ediyorum. Gerçekten Türkiye her konuda kamplaşmanın yaşandığı bir ülke halinde geldi. Bir toplumun sürekli olarak yüksek gerilim ve kamplaşmayla hayatını idame ettirmesi mümkün değildir. Bu atılacak tüm adımlarda soğukkanlılıkla karar verilmesini güçleştirmektedir. Türkiye büyüdükçe ve güçlendikçe sorumluluğu da artan bir ülkedir. Bunu başarabilmesi için kararlarını kendi iradesi ile vermeli, karar verirken de kılı kırk yarmalıdır. Bunun olabilmesi için siyasi tansiyonun düşmesi ve karar alma mercilerinin duygusallıktan uzak buz gibi bir mantıkla hareket etmesi gerekir. Türkiye enerjisini iç çekişmelere harcayan bir ülke olmaktan kurtulmalıdır. Bunun için de en önemli görev tabili iktidara düşmektedir. İktidar seçimlerden sonra hızla tansiyonu düşürmeli ve liyakat ve adalet ilkelerini gözeterek toplumun kendini ifade etmesine, kendinin temsil edildiğine ve karar alma süreçlerine müdahil olduğuna ikan olacağı düzenlemeler için çalışması gerekmektedir.
Bu coğrafyada siyaset her zaman sert ve şiddetli yapılmıştır. Bugün de yaşananlardan bunun halen devam ettiğini üzülerek görüyoruz. Ayrıca bugünün dünyasında ezilen halkların ve Müslümanların başsızlığı, küresel hegemonların tarihin hiçbir devrinde sahip olamadıkları kadar güçlü ve egemen olmaları göz ardı edilmemeli. Türkiye hala bu ülkenin kendi evlatları tarafından tam anlamıyla idare edilen bir ülke olmadığı gerçeği de dikkate alınmalıdır. Kendi evlatlarımıza sahip çıkmalıyız.
Demokrasi sadece sandık demek değildir, siyaset de sadece parti ve seçim demek değildir. Lakin bunlar asgari şartlardır. Ülke içindeki iktidar mücadelesi sadece Türkiye’yi ilgilendirmemektedir. Bunun sebebi öyle ya da böyle bugün İslam dünyasının her tarafında Türkiye’nin umut olduğu gerçeğidir. Türkiye’de yaşananlar inanın tüm İslam aleminde büyük bir dikkatle izlenmektedir. Erdoğan’ın şahsında Ak partinin alacağı oy ve Türkiye’nin içinde bulunduğu badireleri atlatması için ümmet dua etmektedir. Ümmet eğer Erdoğan için dua etmekteyse, Türkiye İslam dünyasının umudu olduysa bunda Başbakan’ın katkısı ve mücadelesi inkar edilemez. Erdoğan’ı hatasız görmeyelim, kişileri putlaştırmayalım ama diğer alternatiflerin de ülkenin hayrına olmadığını idrak edelim. İktidarın yanlışları varsa –ki muhakkak var- bırakın bunun tashihini de bu millet yapsın. Bu millet bunu yapacak liyakat ve kudrettedir. Dışarıdan ve gayrimeşru müdahalelerle bunun olmasına müsaade etmemeliyiz. Sandıkta vicdanımız ile baş başa kalarak rey verirken bunları da düşünmemiz gerekiyor.
Türkiye’nin daha güzel günler göreceği bir seçim olması temennisiyle……