İki yılı aşkın süredir çok derin ve stresli bir şekilde yaşadığımız ‘yüksek yoğunluklu’ siyaset döneminden sonra nihayet ‘serinin’ son ayağını dün geride bıraktık. Bu seçim, yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimi dizisinin üçüncü ve sonuncu halkasıydı. ‘Üçü birlikte’ düşünülmüş ve planlanmıştı.
Geçtiğimiz dönemin aktörleri ve süreciyle ilgili tartışmalar henüz yeni başlıyor. Bundan sonraki günlerde üç seçimli, bol kaoslu, kesif komplo dönemini enine, boyuna değerlendireceğiz. Değerlendirelim ki gelecek dönemde aynı tartışmaları yapmak zorunda kalmayalım.
Kanaatimce ilk gündeme gelmesi gereken tartışma, seçim süreci ve sistemi ile ilgili olmalı. Mevcut sistemin temsilde adaleti, yönetimde hakkaniyeti tam anlamıyla sağlayamadığını düşünüyorum. İki büyük nedenim var: Bir, ülkenin büyük ve küçük illeri arasında milletvekili dağılımı noktasında sıkıntı bulunuyor; iki, seçim sisteminde seçmen – vekil ilişkisi istenen düzeyde değil.
Milletvekili dağılımında küçük iller lehine orantısız ve ciddi bir haksızlık var. Seçmen ve milletvekili sayılarını yan yana sıraladığım şu liste sanırım bu konuda bize bir fikir verir: Gümüşhane: 88.000 – 2; Kırşehir: 156.000 – 2; Hakkâri: 134.000 – 3; Konya: 1.345.000 – 14; İstanbul: 9.387.000 – 88.
Bir milletvekili çıkarabilmek için gerekli oy sayısı sırasıyla şöyle: 44.000; 78.000; 44.000; 96.000; 107.000. İstanbul’da bir milletvekili çıkarılabilmesi için gerekli oy sayısıyla Hakkâri ve Gümüşhane’de neredeyse üç vekil çıkarılabiliyor.
Milletvekili dağılımı YSK tarafından yapılıyor. Önce her ile bir milletvekili veriliyor, daha sonra nüfusa göre dağılım devreye giriyor. Böyle olunca da nüfus ne kadar az olursa, en az iki vekillik verileceği için, milletvekili dağılımı o kadar fazla haksızlık içeriyor. Kabul edilmesi mümkün olmayan bir dağılım, yani. Üstad Necip Fazıl’ın deyimiyle ‘bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul’ hesabı. Seçimlerin genel ilkelerinden ‘eşit oy’ devre dışı kalıyor. ‘Eşit’ olmuyor.
Ayrıca, belki bundan da önemlisi, seçmenle – vekili arasındaki ilişkinin boyutları konusu. Daha önce de aynı mevzuda yazılar kaleme aldık. ‘Seçtiğim vekili tanımak istiyorum’ dedik. Lakin, mevzu o kadar açık ve seçim sonrasında tartışılması zorunlu ki tekrar ele alınması bir gereklilik. Unutulmaması ve unutturulmaması gerekiyor.
Yapılacak şey basit aslında: Dar bölge çoğunluk sistemine geçilmeli, seçim barajı kaldırılmalı, yukarıda sıraladığımız vekil sayısındaki adaletsizlik giderilmelidir. Dar bölge sistemi zaten bu haksızlığı giderecektir. Sözgelimi ‘her 100 bin oya bir vekil’ dediğinizde mesele çözülür.
Siyasi ve idari sistemimizde benzer örnekler yok değil. Ülke olarak benzerlerine aşinayız; çoğunluk sistemine yatkınız.
Gündelik hayatımızın çok önemli bir bölümünü etkileyebilen, devasa ekonomik kaynakları kullanabilen ve milyonları temsil edebilen belediye başkanları çoğunluk sistemi uyarınca seçilebiliyor da, milletvekilleri niçin seçilemesin?
Bir büyükşehir belediye başkanı, bir milletvekilinden daha az mı önemli? Milyarları bulabilen kentsel rantı yönetmesine, bireysel hak ve özgürlüklerimizin boyutlarını etkileyebilmesine rağmen başkanlık seçiminde çoğunluk türü iyi de, milletvekilliğinde mi kötü?
Aynı durum cumhurbaşkanlığı seçiminde de geçerli. Birinci turda mutlak çoğunluk aranırken, ikincisinde basit çoğunluk yeterli olabiliyor. ‘Çoğunluğa uyma’ kabiliyetimiz yüksek. Vekillik gibi bir temsil ilişkisinde bu durum daha açık olacaktır.
Ayrıca seçmen oy vereceği kişiyi bilerek, isteyerek ve görerek oy vermesi halinde sonuçlar herkes açısından kabul edilebilir olacaktır.
Böylece ülke içi ve dışından yöneltilen baraj eleştirileri de bertaraf edilebilecektir. Barajı eleştirmeyen yok, gibi. Kimileri yüzdesini, kimileriyse kendini tartışıyor.
Çoğunluk sistemine geçilmesi temsilde adalet eleştirilerinin aşılması noktasında barajı kaldırmanın, yönetimde istikrarı sağlamanın bir aracı gibi görünüyor. Ülke barajına ihtiyaç duymayı gerektirmeyen bir sistemdir dar bölge çoğunluk. Bir seçim çevresinden sadece bir milletvekili çıkıyor. En çok oyu alan vekilliği kazanıyor.
Sistem tartışmaları yapmanın günü, bugün.
Seçim sistemi, temsilde adalet ve yönetimde istikrarı temin etmek için, yeniden ve yukarıdaki eleştiriler doğrultusunda dizayn edilmelidir.
Yazımı seçim sonuçlarını henüz öğrenmeden kaleme aldım. Yöntem konusunu, seçim sistemi boyutunu ele almak istedim. Söylediklerim belki doğrulanacak, belki de yanlışlanacak.
Ama bu, söylediklerimi, teoride ve pratikte, geçersiz kılmıyor.