Bir yaprak değilim rüzgârın önünde öylesine savrulup uçuşan. Lakin kaderimin hangi rüzgârla yön değiştireceğini elan bilmemeliğim çaresizce yanı başımda. “Takdir” diyerek çıktığım yolların kavşaklarında, tercihlerimin omuzlarıma yüklediği yük ağırdan hafif değil.
Yalnızlığıma bir anlam vermeye kalkan şairin içine düştüğü ilham sancısı daha ben doğmadan dinecek biliyorum. Kelamın yetmediği yerde imdadıma yetişen dizeler, terk ettiler birer birer.
Adam olmaya çalışan birinin etrafında “adam” bulamaması garip bir mazeret olsa da kendine bakmayan adamın adamlığını ne ile ölçeceğim.
Yüreğime dönük konuşmalarımın ve içimde tutuştuğum savaşların hangi birini anlatayım diye geçirdiğim ateşlenmeler sadece bana yük olacak ve anlatamamış olacağım dilime gelenleri. “Haydi, git!” diyerek başladığım hiçbir cümle, noktasına kavuşamadan tarih olup gidecek, yazılmamış bir tarih gibi.
Yıldıza, güneşe tapmanın yasak ve haram olduğunu biliyorum, yıldızlardan medet umanlara inat tamam da yıldız görmediğim geceyi geceden saymayan ben nasıl duracağım karanlığın karşısında ben? Ben dedimse acizliğimle, zayıflığımla hiçbir ameline güvenemeyen ben…
Yaşım kaç oldu, hangi zamana göre ölçülecek bilmiyorum, bin yıl yaşayacak değilim, binlerce yıl yaşayanlar olduğunu bilmeme rağmen. Ve bu yaşıma kadar bir tek yetimin başını okşamamışım… Nasıl bir kayıptır ve bana neyi unutturmuştur bilmeden geçmiş gitmiş yıllarım.
Ölümün bu kadar yakınında olup da bir o kadar uzakmış gibi davranmamız gözümüzün zaafı mı, bilincimizin bize oynadığı bir oyun, sahtelik kokan bir kandırış mı? Uzakta kalsın istediklerimizin aslında hep yanımızda olmasına olan düşkünlüğümüz nerede bırakacak bizi?
Kirli elleri ve kirli ayaklarıyla zihnimi işgale yeltenen eden fani dünyanın fani efendileri toprağımı, tarihimi işgalle başlayıp bitirmeyi göze almış olsalar da, zihnimin bulanıklığı karşısında sendelemediler değil. Yetmedi lakin…
Sürü değil, kalabalık değil, toplum değil inancımla ait olmak isterken sabah namazına gidenlere, yolumda dikilen gece bekçileri daha sabah olmadığını iddia ediyorlarsa, onlarla benim aramda yıkılmayan köprü nedir?
Yazdıklarımın, söylediklerimden daha sonra kayıt altına alındığını bilerek düştüğüm kelimelerin sayılarını bilmeden bıraktıkları izin peşine düşecek değilim. İzlendiğimi çok iyi bilen ben, izimi kaybettirmeye neden bu kadar hevesliyim?