Müslüman hiçbir zaman başkasının vesayeti ve sultası altında yaşamaz, yaşayamaz, yaşamamalıdır… Bu bizim izzetimizle de bağdaşmaz.
Aksine Müslüman izzetlidir, izzet Müslümana yakışır ve ebedi olarak da Müslümanda kalmalıdır.
Geçmişten günümüze, cihanda adalet ve sulhun sağlanması, korunması görevi, bizlerin sorumluluğunda olmuş ve bundan kaynaklı beklenti devam etmektedir.
Bizler de üzerimizde olan bu sorumluluğu taşımak için gerekli olan donanıma sahip olmakla mükellefiz.
Bugün düşmanlarımız tarafından, hem içeriden hem de dışarıdan, İslâm’ın aleyhine yapılan, çok organize bir şekilde planlı programlı çalışmalar olduğunu görebiliyoruz. Bu şerli rakiplerimiz bize son derece yakın, bir o kadarda güce ve kuvvete sahipler.
Bu sebeple biz Müslümanların her zamankinden daha dikkatli, uyanık ve feraset sahibi olması gerekiyor.
Bizler artık savaş ihtimali ile değil, vakıası ile karşı karşıyayız!
Gavurdan dost, domuzdan post olmaz!
Bizler 100 yıldır çok büyük bir fiilî savaşın içine girmemiş bir topluluk olarak yaşadık. Bu zaman zarfında birçok şeyi sanırım unuttuk, en başta dostumuzu düşmanımızı iyi tanımamız gerekiyor. Son günlerde artan hırıltılar ve diş göstermeler bize düşmanlarımızın hakiki çehresini göstermenin yanı sıra ülkemizde oluşturmak istedikleri kaosu da gözler önüne sermekte. Tarihî misyonumuzu, istikametimizi ve çizgimizi hatırlamalı ve dostu düşmandan ayırt edebilmeliyiz.
Türkiye bir İslâm ülkesidir, tarihimiz boyunca nice zaferlere imza atarken alnımız secdede, ellerimiz semada oldu.
Yaklaşık yüz yıldır bu topraklarda alışıla gelinmiş İslâm’ı var gücüyle silmeye çalışan misyonerlerin tüm çabalarına rağmen, bugün Allâh diyen bir ordumuzun varlığı onları çıldırtıyor ve buna şahit olmaları sebebiyle attıkları isyan naralarını bizler duyuyoruz.
“İt ürür kervan yürür!”
Çok şükür ki, milletimizin maneviyattan aldığı güçle, dirayetli duruşuyla, dualarıyla ve en önemlisi de Rabbimizin bu dualara icabet etmesiyle, zamanında Müslümanları devlet gücüyle baskı altına aldığını, Allah diyenlerin “suçüstü; tespihleriyle, takkeleriyle yakalandı.” gazete manşetleriyle hedef gösterildiği günlerden bu günlere geldik.
İnşaAllâh bu şekilde de devam edecektir.
Çevremizde her an birtakım şeyler olabilir.
Bu işin şakası kalmadı, mutlaka teyakkuz halinde olmamız gerekiyor.
Hazırlıklı olmak, tedbiri elden bırakmamak zorundayız.
Olur, veya olmaz…
Ama her ne olursa olsun ilk yapacağımız şey: “Savaş olmasın!” diye bir savaş vermemiz gerekiyor.
Çünkü bizler İslâm’ı yaymak için ihtiyaç duyduğumuz tek şey barış.
“Hoşlanmadığınız hâlde savaş size farz kılındı. (Olur ki) hoşunuza gitmeyenler sizin için hayır, hoşunuza gidenlerse sizin için şer olabilir. Allâh bilir, siz bilmezsiniz.”
(Bakara Sûresi / 216. Âyet)
Ama düşman boş durmuyor, tehlikeyi gördüğü için şimdi yeni planlar kurmanın peşinde.
Türkiye her geçen gün, her alanda yerli ve Millî olma yolunda hızla ilerliyor.
Millî ve yerli üretim demek, bağımsızlığımızı ilan etmek demek.
Budan dolayı birlik ve beraberlik içinde olmaktan başka çıkar yolumuz yok.
Türkiye kendi kendine yeterli, her tür imkâna sahibiz elhamdülillah.
Bizler gücümüzün yettiği kadar; kültürel ve sosyal alanda, eğitim ve adalet hususunda, ekonomi ve ticari boyutunda, askerî ve silah sanayimizin gelişiminde kuvvetlenmemiz gerekiyor.
Bugün her yerde Bayraktarın başarıları konuşuluyor.
Gelecek neslimizin başarılarını Teknofest bizlere gösteriyor.
Bizim elimizin güçlenmesi ve kuvvetlenmesi düşmanımızın bizden korkmasını sağlayacak
Bizim bu alanlarda kuvvetlenmemiz düşmanımıza korku salacak, zaten salmaya da başladı.
Çünkü bu adamlar fevkalade korkak!
Bunlar yaşamak istiyorlar, başka bir amaçları yok.
Yaşamak isteyen insan korkak olur!
Ölümden korkan adamı, öldürmeden bu korkuyu salarak yenersin.
Kadınlarımızın ve çocuklarımızın bile savaşa hazırlanması lazım!
Savaş Hukukunda Kadın ve çocuklara dokunulmaz, ama bu adamlar kendilerinden olmayanlara her şeyi yapabilecekleri kanaatinde.
Onlar devletler hukukunu kendi aralarında geçerli kılıyorlar. Bize gelince o kanun ve kaide; kalleşlik, barbarlık, çifte standart uygulamaktalar. Bunların prensibi bu.
Düşmana teslim olmak olmuyor çünkü onların ahde vefası yok!
Ne demiştik “Gavurdan dost, domuzdan post olmaz!”
Kadınlarımız ve kızlarımız mücadele etmesini öğrenmeli.
Kadında mücahide olmalı, kendini savunmasını öğrenmeli ve buluğ cağına ermiş çocuğuna da nasıl davranması gerektiğini öğretmeli.
Bedenen kendimizi yetiştirip kabiliyetli olmak zorundayız.
Aynı zamanda fikren çok cesur olmamız lazım.
Başka çaresi yok!
Yani uzun lafın kısası, savaşa her yönüyle hazırlanmamız lazım.
Hepimize görev düşüyor, büyük bir yük; ümmetin, insanlığın, faziletin yüküdür. Allâh’ın yüklediği bir yüktür.
Bu yükten hepimiz bir parça sırtlayacağız ve çalışacağız…
Saygı ve duâ ile…