Savaşın çıkması için önce bitmesi gerekli değil midir? Bitmeyen bir şey tekrar nasıl başlar? Bitmedi evet bu coğrafyada savaş hiç bitmedi. Annem tedirgin, çocuklarım tedirgin. Ne olacak diye sorup duruyorlar.
Talebelik yıllarımızda tarih dersinin en önemli konularından biriydi savaşlar. Devletleri tanıtırken o devletin başından geçen, girdiği savaşlar illaki anlatılırdı. E başka ne olsundu ki? Toprak, egemenlik, özgürlük adına ne derseniz deyin savaşmadan bir devleti ikame kılmak, idame ettirmek mümkün görünmüyor işte.
Savaşlardan konu açılınca öğretmenimiz tahtaya savaşın adını yazardı ilkten. Sonra savaşın tarafları, sebepleri, orduların durumu, komutanları, savaşın yapıldığı yeri kimlik bilgisi yazar, sınıfa döner siz de yazın derdi. Savaşın tarihi nasıl yazılır sahi? Sonra savaşı çıkaran sebeplerden bahis açar, ilginç bir olay, farklı b ir detay varsa merak uyandıran bir ses tonuyla anlatırdı. Nihayet savaşın sonuçları…
Savaşın sonuçlarına gelince kim ne kazanmış, kim ne kaybetmiş maddeler halinde yazar ve savaşın en somut sonucunun altını çizerdi. Öğretmenlerim bizim tarihimizdeki savaşları anlatırken bir başka havaya bürünürdü. Hele kazandığımız, galip geldiğimiz savaşları anlatırken yaşarcasına göğüsleri dolu dolu anlatırlardı. Tüm talebenin göğsü kabarırdı. Bizdik o an savaşa girip muzaffer ordular gibi mağrur bakan. Yenildiğimiz, yenik düştüğümüz savaşları uzun uzadıya dinlemek istemezdi canımız.
Kimse girdiği savaşı kaybetmek istemez. Kutsal savaşlar verirken hele… Ömrün, canın, malın, mülkün ne önemi var kutsallar uğruna. El hak kutsiyet varsa gerisi ne gam… Bazı savaşlara “fetih” deriz biz. Kimisine ölüm kalım savaşı, kimisi taarruz, kimisi cansiperane savunma… Bazıları İstiklal Harbidir, bazıları var oluş savaşı…
Savaşmak gerekirse neden savaştığını sormaz asker. Savaştığı uğruna ölüm dâhil göze aldığı şeylerin tamamı zafer kazanmak için araç haline gelir. Savaş “ölüm” demektir diğer yandan. Ölmenin bir yolu, bir sebebidir. Bizce savaşlar aynı zamanda şehit olmak için bir imkândır da.
Dünya tarihinde savaşılmadan geçen bir yüzyıl yoktur sanırım. Bizler Müslümanlar ve Türkler olarak hiçbir savaşımızı bir kutsiyeti, bir lüzumu olmadan yapmış değiliz. İnançlarımız cihadı emreder ve biz kendimizle cihat ederek başlarız kavganın en onurlusuna. Barışı önce isteriz ve barıştır ilk teklifimiz.
Yanı başımızda yıllardır kaynayan ve kanayan bir coğrafyanın tam orta yerinde ülkem. Daha yüzyıl geçmedi İstiklal Savaşımı verişimden. Musul da bu coğrafyaya aittir Kerkük de. Bunu biliyoruz olmalıyız ki vatanın selameti ve salahiyeti için figüran değil, yazan ve yöneten olmak durumundayız.
Büyük ağabey Amerika bu denklemde bilinenleri be bilinmeyenleri yerleştiren, ipuçlarını veren ve soruyu soran taraf gözükmektedir. Soruyu soran cevabı da biliyordur. Sonucun onların lehine çıkmasını bu millet istemez. Lakin eğer onların formüle ettiği gibi giderse her seçeneğin onların doğrusu olacağı da unutulmamalı.
Sıcak bir savaşın çıktığı ayan beyan ortada. Bu savaşın sonuçları ne olacaktır acaba? Bundan birkaç yıl sonra bir tarih öğretmeni bu savaşın sonuçlarını yazarken bizi kaybeden tarafına yazacak olmamalı. Bir Müslüman ve bir Türk olarak bu milletin herhangi bir savaşı kaybetmesine ne gönlümüz ne fikrimiz el veriyor olamaz.