Yıllar önce kendi hayat hikayesini ve yaşantısını anlatan bir tv programında söylüyordu Üzeyir Garih; boğaz kenarında, kullanmak bir yana bilmediği onlarca odası olan koskoca evde neden yaşadığını; “Çünkü bizim çevremizin gereği bu” diyordu Garih, “Küçük bir kulübede de yaşayabilirim. Ama bulunduğumuz ortam, çevremiz ve işimiz burada yaşamamızı zorunlu kılıyor.” Bire bir böyle değildi belki açıklaması ama mealen bu minvalde şeyler söylemişti.
Türkiye artık eski Türkiye değil. Bugün hedefleri, idealleri hatta konuştuğu şeyler bile farklı artık bu ülkenin… Artık Türkiye’nin çevresi, iş hacmi ve yapmak istedikleri böyle bir binayı zorunlu kıldı…
Küçük bir esnaf mantığı ile bile düşünseniz, misafirleri için o küçük dükkanına özel bir alan yaptırır… Özel görüşme için pvc ve cam ile kapatır o alanı… Büyük zengin sanayicinin şatafatlı odalarından bahsetmeye gerek var mı…?
Gecekondu bozması bir evde asgari ücretle yaşayan bir ailenin bile milyarlar dökerek özenle döşediği salonu vardır. Kendilerinin asla girmediği hatta yerini unuttuğu, misafirlerin ise yılda birkaç kez gördüğü. Hem en iyi hem en havalı karşılamalar için…
Ailelerinden gelen üç beş kuruş parayla hayatını idame ettirmeye çalışan öğrencilere, dört başı mamur, hatta zengin ailelerin evlerinden bile daha lüks döşenmiş cemaat evlerinden bahsetmenin de tam yeri… Amaç; bir şekilde evlerine davet ettikleri ve getirtmeyi başardıkları öğrencileri ve ailelerini etkileyebilmek… Dışarıda okuyan her öğrencinin malumudur, tarihi eser adayı her ikinci el eşya, birkaç öğrenci evi tecrübesi yaşaması gerekir… Güç gösterisinin, lüksün ve şatafatın insan üzerindeki etkisini en iyi bilenler cemaattir… O nedenle o evlerde eşyanın, en iyisini en lüksünü görürsünüz…
Ama bugün Reis’in Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gücünü, ihtişamını sergileyebilmek, misafiri etkileyebilmek ve Yeni Türkiye’nin yönetimini şekillendirmek amacıyla planladığını düşündüğüm bu yapıya en çok karşı çıkanlar, öğrencilik zamanlarını aynı psikolojiyle ve aynı hedeflerle lüks içinde kurulan cemaat evlerinde geçirenler…
Ne alaka diyenlere; Devlet malıysa, ne tapusu Reis’in üzerinde, nede mirasçılarına kalacak…
Ak-Saray’ı cemaate verelim öğrenci evi yapsınlar önerisi ortaya atılsa, kimse itiraz etmez…
Ayrıca, birikimi gayr-ı menkule yatırmanın nasıl bir mahsuru var bilemedim… Ekonomistler de tartışmaya dahil olsun…
Bu kadar ihtişamlı ve büyük olmak zorunda mıydı? derseniz… Reis’in kafasındakiler için küçük bile kaldı sanırım… Sürekli 1000 odalı vurgusu yaparak, 200 oturma odası 300 salon, 300 yatak odalı bir yermiş gibi algı oluşturmaya çalışmalarını da yemez bu millet…
FİLDİŞİ KULE SAKİNLERİNE UYARI!
Evladını toprağa vermek için topraktan çıkarmak… Hayat ne garip oyunlar oynuyor insana… Dağ başında suda boğar, delik ayakkabının farkına varsınlar diye sevdiğini elinden alır… Ölümleri tek sebebe bağlı bırakmayacak kadar kompleks bir yapısı var hayatın… İroni ile anlatmak yetersiz.
Şimdi hayatlarında bir tek işçinin bir tek emekçinin bir tek çiftçinin elini sıkmamış insanlar çıkıp hak, emek ve yoksulluk adına ahkam kesecekler yine. Asfalt yollarda, özel şoförlerine “dur bir dakika” demek kadar kendilerine yakın olan taksi şoförleriyle muhabbet etmeyi bile “Reis” ten öğrendiler halbuki… Taksici jargonunu henüz öğrenemediler ama bundan sonra geçmeleri gereken aşamalara acil geçmeleri gerekiyor… Yoksa 2071 bile hayal…
Alışık olmayan boyunda kravatın hoş durmaması gibi yavan duruyor muhabbetleri de ama ona yapacak bir şey yok artık… Sizin içi boş eleştiri yönelttiğiniz insanlar her zaman insanının dertlerine deva, ayakkabılarına yama olmuşlardır… Fildişi kulelerinizden çıkıp ölüm kadar net bu gerçekleri görmediğiniz sürece değil 2059, 2159 hatta hiçbir inananın kalmayacağı, İslam iktidarından sonra kıyamete yakın yaşanacak ehl-i zulüm zamanında bile iktidar yüzü göremezsiniz…
ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ
Çocuk hakları gününde haberleri izliyorum… İlk ve üzerinde en çok durulan konu “zorla evlendirilen çocuklar.” Çocuk hakları deyince ilk akla gelen konunun kendisi bir kere faul…