Hokkabazlık gösterilerinde şapkadan tavşan çıkarmak, artık klasikleşmiş, basitleşmiş bir el çabukluğu olarak değerlendirilebilir. Yalnız Türkiye'de yaklaşık son yüz yıldır birileri şapkadan sazan çıkardılar, çıkarıyorlar. Son günlerdeki "Andımız!" üzerinden yapılan tartışmalar ve devamında bazılarının salyalarını akıtarak "Türkçe Ezana!" tekrar dönme yolundaki demeçlerinden anlaşılıyor ki yeniden şapkadan sazan çıkarma arayışındalar. Şöyle yakın tarihimizi kısaca bir hatırlayacak olursak; Osmanlı'nın son döneminde "İttihat ve Terakki Cemiyeti!" kuruluyor. Peki bu kimin ittihad-ı ve kimin terakkisi? Hiç üzerinde düşünülmedi. Hokkabazlık gösterilerinde bir söz vardır: "Ne sihirdir, ne keramet, el çabukluğu marifet...". Tabiri caizse Osmanlı'nın son döneminde; "tavşana bak!" diye milleti oyalayanlar da her bir taraftan şapkadan farklı mahlûkatı çıkarma noktasında gösteri yapıyorlardı. Ve şapkadan çıkan tavşan, Müslüman millete aslan! diye yutturuluyordu. Andımız üzerindeki tartışmalar, bir anda andımızın yazarı olan Reşit Galip üzerine yoğunlaştı ve Reşit Galip'in kimliği, cumhuriyetten sonraki oynamış olduğu rol, üstlenmiş olduğu görevler! bir anda gündeme getirildi. Fakat atlamış olduğumuz ve tartışılması gereken asıl nokta, Reşit Galip'in ve Reşit Galip ile beraber hareket edenlerin ya da Reşit Galip'in yolunda gitmiş olduğu kimselerin hangi okullardan, kimler tarafından, hangi amaca hizmet için yetiştirildiği hususu. Burada can alıcı bir soruyu sormamız gerekiyor. Sultan Abdülhamid Hân-ı Sâni Hazretleri, tahttan azledildiği zaman, Anadolu'da veya İstanbul'da, Sultan'ın ev hapsinde tutulabileceği hiç mi bina, yalı, köşk yoktu da Selanik'te Mehmet Kapancı'nın yalısında hapsedildi? Bu hapsedildiği binanın acaba sembolik bir mesajı yok muydu? Yine 2. bir soru sormamız gerekirse; Abdülhamit Han'ın hapsedilmiş olduğu yalının sahibi olan Kapancı Ailesi, nüfus mübadelesinden sonra ne oldu ve o ailenin torunları şu anda Türkiye'de hangi köşe başlarını tutuyorlar? Bu soruların cevabını bulabildiğimiz zaman "Andımız" içerisindeki ifadelerin ve "Andımız" yazarı Reşit Galip ve onunla beraber olan güruhun asıl hedef ve gayelerinin ne olduğunu çok daha iyi çözmüş, çok daha net görmüş oluruz.
Bundan 6-7 hafta önceki "Samiri Bizim Neyimiz Olur?" başlıklı yazımızda dünya üzerindeki Müslümanlara karşı en tehlikeli milletin Siyonist Yahudiler olduğunu ifade etmiştik ve bu Siyonist Yahudilerin kendi gayelerini gerçekleştirmenin ötesinde hiçbir hedefleri olmadığını ve bu hedefe giden yolda her türlü tavır ve davranışı, her türlü ihaneti de mübah gördüklerini satır aralarında ifade etmeye çalışmıştım. Elbette ki İttihat ve Terakki'nin içerisinde, belki İttihat ve Terakki'nin hangi amaca hizmet etmek için, hangi hedefi gerçekleştirmek için kurulduğunun, yönetildiğinin, yönlendirildiğinin farkında olmadan tamamen saf duygularla bulunanlar olabilir. Ancak şunu ifade etmek gerekirse ittihadın, Osmanlı toprakları üzerinde, Osmanlı İdaresi altında yaşayan milletlerin, Müslümanların, Osmanlı Sancağı etrafında birleşmesi, bir ve beraberliği olmadığını bugün daha açık yüreklilikle ifade edebiliriz. İttihadın, gerek Osmanlı'da, gerek dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan Siyonist Yahudileri bir araya getirmek için olduğunu ve Terakki'nin de Megalo İdea'ya yani Büyük İsrail Terör Devleti'nin kuruluşu için bir ilerleme olduğunu, bugün rahatlıkla ifade edebiliriz. Şunu da ilave etmek gerekirse 1923 yılında, Osmanlı toprakları üzerinde kurulan devletin ve bu devlet kurulduktan sonra devletin işleyişi ile alakalı alınan bütün kararların, yapılan bütün uygulamaların Siyonist Yahudi Devleti İsrail'i kurmaya, bir anlamda zemin hazırladığını ifade edebiliriz. 1923 lerden sonra başlayıp, 1950'lere kadar olan süreçte devletin yapmış olduğu bir takım icraatların, atılmış olan bir takım adımların, yapılan inkılap ve devrimlerin, Müslüman Türk milletini kimliksizleştirme, kurulacak olan Yahudi Devleti'ne bir anlamda geçiş dönemi hazırlama noktasında kullanıldığını da söyleyebiliriz. Harf İnkılabı, Şapka Kanunu, Halifeliğin Kaldırılması, Şer-iyye ve Evkaf Vekaletinin kaldırılması, Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile Anadolu'daki manevi ve geleneksel eğitim yapan kurumların kapatılması ve geçmişi karalayan, mevcut zamanı yücelten bir tarih yazıcılığı ile tabiri caizse şapkadan tavşan değil sazan çıkarılmıştır. Selanikte kurulup daha sonra İstanbul'a da şube açan veya taşınan özel okullarda ki Fevziye (Işık Kolejleri) ve Terakki (Şişli Terakki Lisesi) yetişen öğrencilerin, Cumhuriyet döneminde kurucu kadrolar arasında veya icraatçı kadrolar arasında yer alması, İsrail'in ilk iki devlet başkanından birinin; Selanik'te ilk özel okulu açan Yahudi Haham Şimon Zwi'nin (Şimon Zwi'nin mezarı İstanbul Bülbülderesi mezarlığındadır) oğlu Yhtzak ben Zwi'nin ve diğeri David ben Gurion' un eğitim hayatlarını İstanbul da tamamlamış birer Osmanlı vatandaşı olmasının tesadüfler zinciri neticesinde olmadığı kanaatindeyim. Yani Selanik'teki Sabetayist Yahudiler, Selanik'ten hareket ile İstanbul üzerinden Kudüs'te bir Siyonist Yahudi Devleti'ni adım adım inşa ettiler. Ve bu devletin, terör devletinin kurulmasına giden yolun taşları, Osmanlı bakiyesi Müslüman Türk Milletini kimliksizleştirme politikası ile döşendi. "Andımız!"ı yazan ve okullarda her sabah bağırttırarak küçücük çocukların bilinç altına sokan kişilerle ile İsrail terör yapılanmasını devlet olarak tanıyan kadroların, aynı kaynaktan beslenen ve tek merkezden yönetilen kadrolar olduğunu artık görmemiz gerektiği kanaatindeyim. Eğer bu ilişkiler ağını göremiyorsak; O zaman derim ki: "Yakın Tarihi yakın!" 1923-1950 arasında şapkadan sazan çıkaran Hunyos, Kavayeros ve Sazan aileleri, Bugün şapkadan tekrar sazan çıkarma gayretindeler. Bakınız "Andımız" tartışması üzerinden milli ve muhafazakar çevreler birbirine küstürüldü. Tabiri caizse, "derenin taşıyla derenin kuşu" vuruldu. Hunyos, Kavayeros ve Sazan aileleri kendi hedeflerine giden yolda küçük ama değerli bir adım daha atmış oldular. Burada, siz kıymetli okuyucularıma bir kitap tavsiye etmek istiyorum. Marc David Baer'in, "Selanikli Dönmeler" kitabı, yakın tarihimizi anlamak açısından ve Büyük İsrail Devleti'ne giden yolun taşlarının nasıl döşendiğini anlamak açısından önemli bir çalışma olduğuna inanıyorum. Yoksa, bizler sazanı sadece bir balık türü zannetmeye devam edeceğiz ve birileri de şapkadan sazan çıkarmaya devam edecekler. Sazan, sadece balık değildir...