Bizim tarihimizde tek tipçiliğin başlangıcı Batılılaşma vetiresidir. Türklüğün ve İslam dünyasının son büyük devleti olan Osmanlı’da tek tipçilik asla tasvip edilmemiştir. Yakın tarihimizde hatalı güncelleşme veya sakat Batılılaşma ile şapka giyilmesine zemin hazırlayan devrede II. Mahmud’un önemli katkıları vardır maalesef….
Şapka kanunu 1925 yılında çıkarıldı. Milletimizin kültürüne hiç uygun değildi. Tek partili dönemde Takrir-i Sükun kanunu gibi en şiddetli baskılarla halk da dahil olmak üzere bütün memurlara uygulandı. Yukarıda da ifade edildiği gibi, Türk milletinin topyekun şapka giymeye mecbur eden gelişme İkinci Mahmud’un fes uygulamasıyla başlamıştı ama hiç olmazsa o devrede sadece devlet memurlarına bu mecburiyet teşmil edilmişti. 1970'li yıllardan sonra şapka uygulaması fiilen ortadan kalktı. Millet nazarında hiç de makes bulmamış olan 1925 tarihli şapka kanunu kadük hale gelmişti. Nihayet 2014 yılında yapılan bir düzenlemeyle şapka giyme mecburiyeti resmen kaldırıldı.
Siyasi tarihimizde 1970’li yıllardan sonra şapka ve fötr ile bütünleşen iki politikacı vardır. Bunlardan birisi Bülent Ecevit, Diğeri Süleyman Demirel'dir. Ecevit şapkasıyla meşhur olmuştu. Günümüzde CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu zaman zaman şapkalı görüntüsüyle Ecevit'e özense de artık toplum genelinde hüsn-ı kabul görmemektedir. Marjinal zümrelerde kabul görebilir.
Demirel'in alâmet-i fârikası fötrdü. Adeta fötrüyle bütünleşmiş bir politikacıydı Demirel. Fötrüyle vatandaşlara selam verirdi. 19 Haziran 2015 günü yapılan cenaze töreninde Demirel’in tabutunun üzerine bir bayan tarafından meşhur fötrü konulmuştu.
Demirel fötrüyle, Ecevit şapkasıyla hatırlanacaktır.
Fötr ve şapka....
“İSTİFA”
Basında, İngiltere’de üç parti liderinin seçimlerde başarısız olduğundan istifa ettiğinden söz ediliyor. Orası İngiltere… Orası demokrasinin beşiği olarak bilinir. Yeryüzünün en muhafazakar ülkesidir İngiltere.
Orada "eski", eski olduğundan dolayı atılmaz. Bizde "devrimler" yapılır ve Türk milletinin kökleri bir çırpıda atılır ve atıldı.
İngiltere’de kraliyet ailesine saygı duyulur. Bizde Türk milletine yüzyıllarca hizmet etmiş Osmanlı hanedanı ülkeden kovulur.
İngiltere yüzyıllarca muhafaza edilen sistemden vazgeçilmez. Trafik sağdandır. Bizde alfabe değişir, kültür değişir, kılık kıyafet değişir. Değişir oğlu değişir. Geleneksel zemin hallaç pamuğu gibi atılır.
İngiltere başarısız siyasetçiler istifa eder. Bizde tarihten gelen bir anlayışla "başarısızlar" iktidara gelir. BİZDE İSTİFA EDİLMEZ, İSTİFADE EDİLİR.
Zira gelenek böyledir.
Mesela 1912'de balkan hezimetine sebep olan ittihatçıların iktidarı daha da sağlamlaşır. Bu iktidar ile birinci dünya savaşına girilir. Savaş esnasında İttihatçıların teşne oldukları savaş zenginleri milletin başına bela olur. 1913-1918 yılları arasında tek partili bir sistem kurarlar bu “başarısız” siyasetçiler. Ülkeyi savaşa sokarlar 1914 yılında. Milyona yakın Mehmed’in kanına girerler çeşitli cephelerde. Almanların komutasında Çanakkale cephesinde binlerce ana kuzusu toprağa düşer…
Aralık 1914’de Kafkas cephesinde Allahü ekber dağında yüzbine yakın Mehmed’i kara gömdükten sonra İstanbul’a dönen Enver paşa “muzaffer bir komutan gibidir. M. Kemal Paşa ile arası şeker renk olduğundan dolayı bu felaket 1920’lerde gündeme gelir de öyle anlarız felaketin boyutunu…..
Kanal cephesinde Mısır fatihi olmak isteyen Cemal Paşa binlerce Mehmed’in kanına girmiştir Kanal seferleri yaparak…..
Birinci dünya savaşında yenildik…. Bunun hesabını veremeyeceklerini tahmin eden İttihatçılar ülkeden kaçtılar. Kalanlar arasında “kirlenmemiş” olanlar Teceddüt partisi kurdular. Bu parti de kısa bir sonra kapatılsa da gayriresmi İttihatçılık devam etmiştir.
İşte bizim yakın tarihimizin “başarılı” politikacıları bunlardı.
Ve cumhuriyetin ilk dönemlerinde etkin konumda olanların hemen hemen tamamı İttihatçı ekiptir. Tek partili dönemde bu “başarılı” politika devam etmiştir. Dönemin tek partisi, yapılan her seçimde % yüz oranla seçimleri “kazanmıştır”. Bu “büyük başarı” 1923’den 1950’ye kadar devam etmiştir.
İngiltere’de kadim bir zemin vardır. Geleneksellik esastır orada. Halef-selef anlayışı ülkeye sahiplenmek ve millete medyun olmak adına devam ettirilir. Sonra gelenler önce gelenleri devirerek “devrim” tafrası yapmazlar. İngiltere, kendi ülkesinde kadim geleneği bozmaz ama başka ülkelerde kiraladığı birilerine o ülkenin kadim geleneğini “bozdurur"… Daha sonra bir de nişan verir.
SİZ, DİZBAĞI NİŞANI DİYE BİR ŞEY DUYDUNUZ MU?
“VEKÂLET”
Kenan Evren bir kurban bayramı öncesinde damadını çağırmış “Kurban bayramı yaklaşıyor. Sana vekâlet vereyim de iki kurban kestir” demiş. Kurban bayramı geçmiş ve Evren damadına sormuş; “Bizim kurbanları kestirdin mi?”. Damadı cevap vermiş; “Kurban bu sene Cumartesi ve Pazar gününe denk geldiğinden noterler kapalıydı. Sizin vekâletinizi alamadım. Dolayısıyla kurbanınızı kestiremedim.”..
Fıkra gibi değil mi?
Müslüman bir halkın yönetiminde bulunmuş bir insanın seçtiği bir damat, kurban kesmek için vekaletin nasıl alınacağını bilmiyor.
Ülkemizdeki dinî hassasiyetlerin hangi seviyede olduğunu görüyorsunuz değil mi?
Bu ülkede ne paşalar gördük; Cuma namazının Salı ve Çarşamba veya başka bir günde kılınacağını zanneden. Yine öyle paşalarımız vardı ki, evinde Cuma namazının kılınacağını “bilen”…
“Biri bilen” vardı. “Çok bilenler de” vardı. Bu ülkede “başını örtmek isteyen Arabistan’a gitsin” diyen “bir bilen” vardı….
Bu ülkenin yüzde 99’unun Müslüman olduğunu söylüyorlar. Bizim Kemalistlere sorarsanız “ne var canım bunda. Camiler açık. Size kim engel oluyor Camiye gitmeye?”...
Bu tafraları çok duyduk…
Başörtüsünü “teferruat” olarak gören “hocalar” gördük. “Ben, Hristiyan Müslümanım” diyen yeni “müçtehitler” gördük.
Cenab-ı Hak milletimizi “çok bilen” cahillerden ve köklerimizden koparan “uluların” şerrinden korusun.