Sanat ve insan

Hasan Ukdem

İçimde bir volkan kaynar

Nerede bir güzel,

Nerede bir güzellik görse

Yer yerinden oynar

Ve dökülür dilimden şiir

Çağın diline çevrilir

Sanat her çağda yeniler kendini, her dönem kendine özgü bir dille ve çeşitli şekillerde kendi sanatını inşa eder. Masallarla, destanlarla, taşlara çizilen şekillerle başlayan bu serüven, şiirle, romanla ve çağımızda geliştirilen birçok sanat koluyla devam etmekte. Sanat insan yüreğinin titreşimlerinin bir akım haline gelmesiyle başlar ve bireysellikten topluma, yerellikten evrenselliğe doğru serüvenini sürdürür.

“ Zamanın devingen buyruğuyla güncelleriz aşklarımızı, ideallerimizi, fikirlerimizi, gerçeklerimizi, ümitlerimizi… “ Zeynep Merdan sanat hakkında böyle bir tarifte bulunurken, aslında sanatın insan kaynaklı olduğunu ortaya koyuyor ve zamanın rengine büründüğünü belirtiyor. İnsan üreten, zaman etkileyen, sanat ise tezahür eden oluyor böylece. İnsan sanat ilişkisi hakkında Sezai Karakoç ise başka bir tespitte bulunuyor: “Sanat zevki içimizde dışa uzanan bir algı olayı. Biz onu dıştan gelmiş gibi sanıyoruz. “ Evet, insanın ürettiği bir şey Üstadın da söylediği gibi içten geliyor olmalı doğal olarak.

Peki, o zaman bu sanatın insanla buluşması, onu harekete geçirmesi ve sanatın ortaya çıkması nasıl meydana geliyor? Bu konuda Miguel De Unamuno şöyle bir söz söylüyor: “ En üstün sanat rastlantı sanatıdır; Rastlantı! Rastlantı dünyanın gizli ritmidir, rastlantı şiirin ruhudur. “ Rast, doğru, rastlama, hedefi bulma gibi anlamları olan bu sözcük. Bu anlamla birlikte düşündüğümüz zaman Unamuno’nun söylediği söz biraz daha anlamlı hale geliyor. Bu sözü tesadüf kelimesiyle eşleştirirsek anlam başkalaşır ve bizim inancımıza uygun olmaktan çıkar. Çünkü biz, tesadüfe değil, tevafuka inanırız. Tekrar sanat konusuna dönelim. İşte bu rastlantı sanatçı ile estet olanın, yani güzel olanın buluşmasıyla sanat ortaya çıkıyor.

Dünya var olalı beri sanatın var olduğunu düşünürsek, bunca zaman geçmesine rağmen hala nasıl üretilebiliyor bu sanat dediğimiz şey? Mesela ben bir şair olarak şiir üzerinden gitmek istiyorum bu sorunun cevabını aramaya. Divan şiirinden başlasak bile birçok şiir külliyatı ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Sonra halk şiiri, serbest şiir, garip şiiri, ikinci yeni v.s. bütün bunların içinde üretilmiş sayısız şiir var ve hala günümüzde de yeni şiirler hem de bu saydığımız şiir akımlarının içinde üretilmeye devam ediyor. Aslında ve elbette devam edecekti. Zira insan var oldukça nasıl yaşam eskimiyor ve her dem tazeliğini koruyorsa, özelde şiirin ve genelde sanatın kendini yenilemesi gayet doğal bir olgu.

Can İle Cananın Bitmeyen Öyküsü adlı şiirimin son bölümünde bu konuyu kapsayabilecek bir bent var ve şöyle:

İnsanoğlunun yüreği vurdukça

Bitmez can ile cananın öyküsü

Anlatacak, yalan dünya durdukça

Kâh bir efsane, kâh bir halk türküsü

Gönül seması hayâller kurdukça

Dâim duyulacak gök gürültüsü

İnsanoğlunun yüreği vurdukça

Evet, insanoğlu yüreğiyle doğdukça sanat asla tazeliğini kaybetmeyecek ve varlığını sürdürecek. İyi ki de bu böyledir. Çünkü hayatı sadece madde üzerinden anlamlandırmak, dünyayı taş topraktan, insanı et ve kemikten ibaret görmekten faklı olmaz. Dünya elbette taş ve topraktandır ama o taşın toprağın içinde ve üstünde öyle güzelliklere rastlarız ki içimiz sevinçle dolar. İnsan elbette et ve kemikten yaratılmıştır ama bir de kalbe sahiptir. O kalp gözün gördüklerinden duygu üretir ve insanı insan eden asıl gayeye işaret eder. Çünkü insan sadece gördükleriyle değil, hissettikleriyle de insandır. Zamanı böyle kavrar, icatları böyle apar ve hepsinden önemlisi Allah’a böyle inanır.

Günümüzün rengi her ne kadar metalik gibi görünse de biraz ayrıntıya indiğimiz zaman görürüz ki hala insan bir kalp taşımakta ve iyiliğin, güzelliğin ve hakikatin değerleri üzerinden bir şeyler ortaya koymaya devam ediyor. Şiirler, şarkılar, resimler ve daha nice sanat eserlerine her gün yenileri ekleniyor ve bu güzel kervan yol almayı sürdürüyor.

Yeter ki bizler kapitalist bir bakış açısının içinde kaybolup gitmeyelim. Her şeyin madde olmadığını, bu dünyada çiçeklerin, kelebeklerin, dağların, denizlerin olduğunu da aklımızdan çıkarmayalım. Son bir soru ile bitirelim: En son ne zaman güneşin doğuşunu ya da batışını seyrettiniz?

Sevgiyle kalın.