Salı günü milletvekili adaylarının saha çalışmalarına yönelik fikirlerimi kaleme aldım. Yazıyla ilgili pek çok okur ve dostum farklı yollarla değerlendirmeler yaptı.
Öncelikle şunu söyleyeyim. Benim sunduğum fikre katılanların sayısı çoğunluktaydı. Ancak bunun yanında her vekil her köyü dolaşsın diyenlerin varlığını da inkâr edemem.
Siyasette kullanılan dilin önemine daha önce de değinmiştim.
İnsanlar siyasetçilerle bir bağ kurmak istiyor. Bu bağı kuramazsa zaten hiç oralı olmuyor.
Bağ ve ünsiyet meselesinin en güzel örneklerinden bir tanesi Tahir Akyürek.
Yıllarca Tahir Akyürek’i bu yüzden hep eleştirdim. O’nun duruşu bana hep samimiyetsiz ve sahte gelmiştir. Sadece bana değil, genelde insanların görüşü de bu yönde.
Halka karışmadıınızda. Vatandaşa dokunmadığınızda partinin yükünü omuzlamıyor bilakis partiye yük oluyorsunuz.
İşte siyasetçinin böyle anılmaması gerekiyor. Bunun için doğru adayı doğru yerde kullanmak gerek. Milletvekili adayı eğer çalıştığı alana kendini ait hisseder ve çalıştığı alanda mutlu olursa kuşkusuz bu ünsiyet sağlanacaktır.
Bakın bir anekdot aktarayım.
99 genel seçimlerinde Teoman Rıza Güneri ve Hüseyin Arı aynı ekibin içinde belde ve ilçe ziyaretleri yapıyor. Bende bu ekibin spikeri olarak görev yapıyorum.
Emin değilim ama sanırım Hotamış’tı.
Emekli Albay olan Hüseyin Arı demokratik hayatı olumsuz etkileyen gelişmelerden bahsetmeye başladı miting konuşmasında. Uzun uzun demokrasinin önemini anlattı vatandaşa. Hüseyin Arı anlatıyor ama vatandaş ilgisiz gözlerle bakıyor. Belli ki dinlemiyorlar. Hatta ne anlatıyor acaba diye de merak ettiklerine eminim.
Hüseyin Arı’nın konuşması bitince Teoman Rıza Güneri’yi anons ettim.
Sayın Bakan’ın mikrofondaki maharetini bilmeyen yoktur. Nitekim halkın çektiği sıkıntılar ve tarımsal sorunlara değinip ardından bu alandaki vaatleri anlatmaya başlayınca vatandaşın gözünde yakaladığı enerjiyi gördüm.
Bu örnekte olduğu gibi, tarım ekonomisinden anlamayan birisini Çumra’ya gönderirseniz elbette o sinerji yakalanamaz.
Bu yüzden herkesin olduğu kulvarda çalışması gerekiyor.
Alanı doğru taramak için, doğru adayı doğru yerde konumlandırmak gerekiyor…
Salı yazımdan sonra aldığım tepkilerden bir kaçı da belediyelerden.
Belediyelerin genel bahanesi şu: Teşkilatlardan bize talep gelmiyor…
Arkadaşlar sizler ve teşkilatlar ayrı birer kurum olarak düşünülemez. Hele ki Konya’da hiç düşünülemez.
Öyleyse teşkilatın talep etmesini beklemek yerine siz teşkilata talep götürün.
Bir belediye bürokratı bana şunu söylüyor.
“E biz büyük bayrak asacağız ama, teşkilattan gelmedi…”
Sen yaptır…
Koskoca büyükşehir…, Selçuklu, Meram, Karatay…
Bir bayrakçıya gidip dev Ahmet Davutoğlu poster bayrakları hazırlatıp şehrin ana göbeklerine astırmaktan aciz mi?
Bakın dost acı söyler…
Söylediklerimden kimse alınmasın.
Türkiye böylesi önemli bir eşikteyken bananecilik yapamam…
Sorumlu davranıyorum.
Bana kızdıklarını biliyorum. Hoş kızanların çoğu dünkü Ak Partili.
Ben kendimi köşe yazarı olarak değerlendirmiyorum.
Her şeyden önce ülkesi için kaygı duyan bir bireyim. Bu ülkenin Ak Parti’ye ihtiyacı olduğunu düşünenlerdenim.
Bu yüzden tarafım net.
Ahmet Davutoğlu gibi bir değerin arkasında sözde durmak olmaz. Görmek istiyorum.
Konya bir başbakan çıkartmış, samimi olarak kılcal damarlara kadar gayreti fark etmek istiyorum.
Kolaycılığa kaçarak kiralanan billboardlarda değil, belediyemi de, teşkilatımı da direğin tepesinde görmek istiyorum.
Bunu yapmayanların bir yere not düşüldüğünü de hatırlatmak istiyorum…
Ben dostum. Kızmayın…
Uyarılarımı dikkate alın…