Çok boyutlu ve çok amaçlı olduğunu düşündüğümüz Suruç’taki bombalı saldırı ile aynı gün ve saatte Adıyaman’da teröristlerce şehit edilen askerimiz millet olarak hepimizi üzdü. Toplumda iki gündür bir karamsarlık havası estirilmeye çalışılıyor. Memleketin bekası birilerince adeta tanzim edilmeye, toplumda yeis ve korku havası oluşturularak fevri hareketlere ve hata yapmaya sevk ediliyoruz.
Zamanlaması ve hedefi ürkütücü: 7 Haziran sonrası meydana çıkan tablodaki belirsizlikler henüz giderilememiş ama koalisyon görüşmelerinde Ak Parti - CHP işbirliğinin kapısı aralanmış, Kuzey Suriye’de terörist bir Kürt devleti kurulmasının önündeki neredeyse tüm engeller ortadan kaldırılmış, İran’ın dünyaya açılmasına ramak kala, Mısır, Irak ve Filistin’in önemli gelişmelere gebe olduğu bir zaman dilimi.
Önemli karaların arifesinde olduğumuz bir dönem yani. İçeride ve dışarıda pek çok mesele bugünlerde karara bağlanacak. Seçimlerin yenilenip, yenilenmeyeceği, hükümetin kiminle kurulacağı, Suriye’deki illegal oluşuma verilecek milli tepki, İran’ın uluslararası toplumla entegrasyonu ve bölgesel konularda verilecek diğer kararlar siyaset müessesesini yeterince meşgul ediyor.
Kanaatimce bu dönemde, Türkiye’nin elinin zayıflatılması, bildik meselelerle mesaisinin heba edilmesi ve gerekli tepki vermede zafiyete uğratma çabaları göze çarpıyor. Ellerimiz ve ayaklarımız bağlanarak suya itiliyoruz.
Oysa bugün tam da tersi bir konjonktüre ihtiyacımız var. Yunanistan yanıyor, Ukrayna, Kırım, Rusya, Ermenistan, Irak, Suriye hep problemli. Dünya mazlumları bize yönelmiş. Dost ve kardeş milletler umudunu bize bağlamış.
Bizse, nelerle uğraşmak zorunda kalıyoruz?
Sormak lazım: Neden şimdi? Neden bu şekilde?
Cevabı verildi zaten...
Gezi Parkı olayları, 17 ve 25 Aralık süreçleri, Kobani macerası ve nihayet genel seçimlerle tanzim edilmeye çalışılan irademiz ayaklar altına alınmaya çalışılıyor.
Hepsi de aynı yönde adımlar.
Milletimiz bu olaylardan yapay bir hükümet ve iktidar çıkartılmaya çalışılması halinde mutlu olmaz. Durumu kabullenmez.
Kime fayda sağlıyor bu olaylar? Milletimize değil. İyiniyetli insanlara hiç değil. Karanlık güçlere, halka ve kendi iç dinamiklerine savaş açan güçlere…
Hükümete ve topluma verilmeye çalışılan mesajlar çok açık: Barışı ve huzuru unutup, kendi ayaklarınıza sıkın; kavga ve dövüş hâkim olsun.
Bu senaryolar önceki dönemlerde o kadar çok uygulandı ki, millet artık ‘illallah’ diyor. Seksenden önce aynı silahla öğleden önce sağcı, sonra solcu vurup, memleket evladını birbirine kırdıranlar kimlerse bugünkü olayların failleri de aynı kesimler.
Katilleri uzaklarda ve yanlış yerlerde aramamak lazım. Küresel güçler, Türkiye’nin istikrar ve sükûn ortamından hazzetmeyenler seferber olmuş durumdalar.
Taşeron değişebilir: Belki IŞİD, belki PKK, belki de adını, sanını duymadığınız bir yapılanma. Üst akıl, müteharrik güç hep aynı. Milletimiz bunları tanıyor. Aynı kesimler Esed’in destekçileri, Sisi’nin hamileri, katil Sırpların sponsorları.
Suriye bu denklemden bağımsız düşünülemez. İran’ın 5+1 ile anlaşması farklı bir kategoride değerlendirilemez.
Nereden çıkarıyorum? Her şey bunu gösteriyor. Patlamadan birkaç dakika sonra ODTÜ’de açılan Suruç’la dayanışma pankartları, medyanın yaptığı paylaşımlar ve ‘Kürt halkı silahlanarak kendini koruyabilir’ açıklamaları bundan bağımsız değil. Gezi Parkı için konuşlanan küresel medya gene sahnede. Karanlık mihraklar gene başrolde.
Oyun aynı, figüranlar farklı. Medya kampanyaları, masum numaraları, timsah gözyaşları sel olmuş oluk, oluk akıyor. Milletimiz sakin olmalı, herkes teröre ve şiddete mesafesini koymalıdır.
Şehit edilen askerimiz ve öldürülen vatandaşlarımız olayların mağdurlar. Ama en büyük mağduriyet rolü milletimize biçilmiş: İç savaş çıkartılarak kardeş, kardeşe kırdırılacak.
Oyuna gelmemeli, arkadaki büyük resme ve sahnelenen tiyatroya odaklanmalıyız.