Geçen hafta bu köşede sizlere Şairlerden İlginç Hatıralar adlı bir yazı yazmıştım. O yazımın kaynağı olan notlarımı karıştırırken şu anekdotu okuyunca aklıma, bu gün kendilerine şairlik etiketini yakıştıran ve daha nasıl yazdığını, hangi birikim, kelime hazinesi ve hangi gözlem gücüyle şiirler söylediğini bilemeyen medeni cesaretli arkadaşlar geldi.
Ayhan Bozkurt Fazıl Hüsnü Dağlarca ile olan anısını anlatıyor:
''Kadıköy’deyim. Kendi yazdığım bazı dizeleri okuyorum. Karşımda bir başka şair arkadaşım aynı zamanda yayıncım oturuyor. İlk kitabım çıkacak ödül almışım. “Artık şairliğim tescilli olacak.” Bu sırada oturduğumuz yerin hemen önünden “biri” geçiyordu. Biri diyorum çünkü o geçen adamın Fazıl Hüsnü Dağlarca olduğunu o ana kadar bilmiyordum. Arkadaşım, “Bak” dedi “Şansa bak, Dağlarca geçiyor.”İlk defa görüyordum, hem de bu kadar yakından. Hemen masadan kalkıp yanına koştum. Koluna girip, “Hocam merhabalar, nasılsınız?” diye sordum.
Kalın gözlük camının arasından bana sertçe baktı. Elindeki bastonun yardımıyla beni biraz itti. “Kimsin sen?” diye sordu sert bir ifadeyle. “Şairim.” dedim. Olanlar oldu… Bastonunu kaldırdığı gibi kafama geçirdi. Neye uğradığımı şaşırdım. Ardından bastonla rastgele vurmaya başladı. “Hocam, özür dilerim, ben…” diyecek oldum. O durmadan vuruyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyordu. “Ben 100 yaşına gelsem şairim demem kendime, “defol git.“ Demez olsaydım… Pişmandım, farkına varmıştım ama iş işten geçmişti. Dağlarca vurmaya devam ediyordu hem de nereme denk gelirse; “Şair olmak kolay değildir. İyi şiir yazmakla şair olunmaz… “Defol git!”Çevreden insanlar girdi araya, kurtardılar beni bastonun darbelerinden. Sonra o bağıra çağıra yoluna devam etti. Arkasından öylece bakakaldım.''
Belki biraz sert, belki ağır hatta eleştirilebilecek bir tepki, Dağlarca’nın bu tepkisi. Ancak bence de bir insan kendini şair olarak tanıtmamalı muhatabına. Şairlik payesini başkaları vermelidir insana. Lütfen Dağlarca’nın şu cümlesini etraflıca bir düşünün: “İyi şiir yazmakla şair olunmaz.” Peki nasıl iyi şair olunur? Öncelikle çok iyi şiir yazmak gerekiyor. Ama asıl şairlik, yazdığı şiirde değil, onu dışına nasıl yansıttığında ve insanlara karşı bunu dayatmadığında zuhur ediyor galiba. Bu hatıradan anladığım ilk şey bu oldu. Sanırım Üstat, orada kalsaydı, sakinleşip Ayhan Bozkurt’a tavsiyelerde bulunsaydı daha isabetli davranmış olurdu. Ama şair de olsa insan işte. Bakalım oraya gelmeden neler yaşadı, kimlerle ne konuştu? Oraya gelince de Ayhan Bey’e patladı.
Nasıl şair olunur? Bu sorunun peşine biz düşelim biraz da. Bir elbise dikmek için önce güzel ve kaliteli bir kumaşa sahip olmalıyız. Eğer şairlik kumaşınız doğuştan yoksa hiç uğraşmayın, sizden şair olmaz. Doğuştan şairlik kumaşınız varsa, ikinci olarak şiiri en ince ayrıntılarına kadar öğrenmelisiniz. Şiir nedir? Nasıl yazılır? Ölçüleri ve serbestliği nereye kadardır? Kelimelerle aranız nasıldır? Gözlemci yeteneğiniz ne âlemdedir? İnsan kalbinden, psikolojisinden ne kadar anlıyorsunuz? Ve yaşadığınız toplumun değerlerine vakıf mısınız? Bu soruları olumlu yanıtlasak bile, kemale erdiğimiz söylememiz zordur. Zira bütün bunların yanında yazı kabiliyetimizin de olması gerekiyor. Artık bundan nasip kısmettir.
Kendimizden önce bu yoldan yürümüş insanların bize bırakıp gittikleri terekeye sahip çıkmalıyız. Bu tereke elbette onların eserleridir. Çok şiir okumak, analizler yapmak, kelimelerin anlamlarına inmek ve cümlelerin yapısına nüfuz etmek gerekir. Şairlerle sohbet etmek, şiir konuşmak, ufuklara onların gözleriyle ve kalpleriyle bakmak da önemlidir. İnsanların arasına karışmadan, insanların dertlerinden haberdar olamayız. O dertlerden bihaber olarak vereceğimiz eserler ise bir tarafı eksik olarak doğacaktır. Nasıl dünyayı anlamlandıran insanın yaratılışı ise sanatın madeni de insandır.
Şairlik bir yürüyüştür, asla menzil değildir. Dağlarca’nın söylemek istediği de budur bana kalırsa. “Şairim” demek çok büyük bir iddia ve büyük bir yükümlülüktür. Zira şairler, yaşadıkları topluma ufuk göstermek, milletinin sözcüsü olmak ve geleceğin tasarısını yapmak için umudunu diri tutmak zorundadır.
Burada topluma da farklı sorumluluklar düşmektedir. Şiiri hakir görmemeli, şiiriyeti kaybetmemeli ve şairlerin hayal gücünden en iyi şekilde yararlanmasını bilmelidir. Bir yerde şiir okunuyorsa, onu hafife almak şöyle dursun, onun tap ortasında yerini almalıdır. Şiir maddi bir şey üretmez, ama maddi bir şey üretecek olanlara dokunur ve onlara şevk verir.
Sevgiyle kalın.