Rahmet ayı Ramazan’ın başlamasına sayılı saatler kaldı. 11 ayın sultanında,manevi atmosfer İslam dünyasını sararken, sofralarda iftar ve sahur yemeklerinin tatlı telaşı şimdiden başladı.
Bu sıcak günlerde, su gibi eşsiz bir nimetin varlığını daha iyi anlayacağız. Kurumuş dudaklar akşam ezanını beklerken, Cenab-ı Allah hepimize, suya ilk ulaştığımızdaki şükürle yaşamayı nasip etsin.
Bereketin ve paylaşımın adı olan Ramazan’a dair ne kadar söz söylesek muhakkak yetersiz kalacak. Her yönüyle bizlere tefekkürü, sabrı,nefisle mücadeleyi ve empatiyi öğreten bu mübarek ayın başlangıcında orucun beslenme ve sağlık üzerindeki etkisini paylaşmak istiyorum.
Oldukça hassas olan bu konuyu kıymetli dostum Numune Hastanesi Başhekimi ve şehrimizin en önemli dahiliye doktorlarından Halit Karaca Hocamız bizlere aktaracak.
Hocamıza değerli paylaşımı için teşekkür ediyor, başta gözyaşının ve zulmün yaşandığı İslam ülkeleri olmak üzere, Ramazan ayının tüm insanlığa huzur, umut, sağlık getirmesini temenni ediyorum…
Hayırlı İşlerinizde Başarılar Diliyorum
“Orucun Sağlık ve Beslenme Üzerine Etkisi”
“Ramazan ayının yaz mevsimine rastladığı bu günlerde kilo almadan, sağlığımızı bozmadan oruç tutmak, bu mübarek ayın maddi ve manevi yararlarından faydalanmak istiyorsak nasıl beslenmemiz gerektiğini bilmeliyiz.
Öncelikle iftar ve sahurda yemekler konusunda mütevazi davranarak, oruç tutmanın ziyafet değil ibadet olduğunu unutmamalı, Ramazan ayının ruhuna yakışır ölçüde yemeliyiz.
Bir bardak su, hurma ya da zeytinle açtığımız iftarın ardından çorba veya zeytinyağlı hafif bir yemek tercih etmeliyiz. Sonrasında ise 15-20 dakika ara vermeliyiz. Bu süre içerisinde de beyin ve mide arasındaki iletişim ile açlık hissi baskılanır.
İftarda beslenme şeklimiz ve süremiz kadar neler yediğimiz ve nasıl yediğimizde büyük önem taşır. Et, yumurta, süt ürünleri, baklagiller , sebze ve meyve grubu ile tam buğday unundan yapılmış ekmek, dengeli beslenmemiz için vazgeçilmez gıdalardır. Yemekleri pişirirken de haşlama, ızgara ve fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir.
Beyaz ekmek, pirinç pilavı gibi glisemik indeksi yüksek olan gıdalar yerine bulgur pilavı, tam buğday ekmeği veya kepekli makarna gibi posalı besinler tercih edilmelidir. Ceviz, fındık, badem gibi kuru yemişleri çiğ olarak tüketilmeli, aşırı şerbetli, yağlı tatlılar yerine, sütlü tatlılar veya meyve tatlıları tercih edilmelidir.
İftar kadar önem taşıyan diğer öğün olan sahurda da beslenmemize büyük özen göstermeliyiz. Sadece su içerek niyetlenmek veya gece yatmadan önce sahur yapmak, açlık süresini uzatmaktadır. Bunun sonucu olarak da kan şekeri aşırı düştüğünden, oruç tutmak zorlaşmakta ve artmış olan açlık hissi kilo alınmasına neden olmaktadır.
Kahvaltı tarzı beslenmeyle yapılan sahur en uygun olanıdır. Protein yönünden zengin yumurta, peynir gibi gıdalar midenin boşalma süresini uzatarak acıkmayı geciktirir. Domates, salatalık, bir su bardağı yağsız süt ya da yoğurt ve zeytinyağlı sebze yemekleri de tüketilebilir. Aşırı yağlı, tuzlu, şekerli ve unlu gıdalar susama hissinin erken oluşmasına neden olabileceğinden bu tür gıdalardan kaçınılmalıdır. Ayrıca sahurda, gereğinden fazla gıda alınması bilinenin aksine oruç tutmamızı zorlaştırır. Fazla yemek, insülin salınımını artırarak çabuk acıkmamıza neden olur.
Özetleyecek olursak, az az ve sık sık yemek sindirim sistemini rahatlatır. İnsülin düzeylerini düşürür ve aşırı açlık hissinin oluşmasını engeller. Bu ise daha kolay ve sağlıklı olarak bu kutsal ayı tüm güzellikleriyle yaşamamızı sağlar.
Atalarımızın söylediği gibi, ‘Az yiyen melek olur, çok yiyen helak olur’ diyerek Ramazan ayının dünya ve ahiret saadetine vesile olacak maddi ve manevi feyizlerle dolmasını Rabbimizden niyaz ediyorum”