Beslenme sadece açlık duygusunu bastırmak, karın doyurmak ya da canının çektiği şeyleri yemek içmek değildir. Yemek yemekten maksat sağlığı korumak, geliştirmek ve yaşam kalitesini yükseltmek için vücudun gereksinimi olan besin öğelerini yeterli miktarlarda ve uygun zamanlarda yemektir. Yemek yemek bilinçli yapılması gereken bir davranıştır.
İsmet Özel’in çevrisini yaptığı “Gariplerin Kitabı” isimli kitabın bir bölümünde “yem yer gibi yemek yiyordu” ifadesi geçer. Burada yemek yemenin sadece karın doyurmak için yapılan bir eylem olmadığını ifade etmeye çalışıyor. Yemek yemenin estetik ile bir yönü de var. Yeme eylemi güzel hoş ve haz veren bir şeydir. Bizim kültürümüzde yemeğe özel anlamlar yüklenir ve estetik bir yönü vardır.
En başta yemek yenilen yerden başlar fark. Bizde aslolan sofradır, yemek masası değil. Yani fiziki bir nesne değildir. Fiziği metafiziğe taşıyan bir olgudur sofra. Sofrada karınlar doymaz sadece gönüller de doyar, ruhlarda… Sofralar başta aile bireyleri bir araya getiren, onları çok yönlü olarak birbirleriyle iletişime geçiren bir aile içi iletişim ortamıdır. Ailenin her bir ferdi gelmeden sofraya oturamazsın ama yemek masasına otursun. Yemek masasında kimin ne yediği belli değildir. (Burada yemek masasından kastım sadece fiziki anlamda bir masa sandalyeden bahsetmiyorum)
Sofranın toplumsal bir yönü vardır. Düğünler, ölümler, törenler, toplantılar, meclisler için sofra açılır. Sofranın tıpkı aile de olduğu gibi toplumu da bir arada bir arada tutan yönü vardır. Sofra adabı diye bir şey vardır. Adap ne? Edepler, ahlaki kurallar demek. Yani sofra kişiye aynı zamanda edep, ahlak ve nezaket öğretiyor. Konumuz sofra adapları değil elbette. Burada şuna vurgu yapmak istiyoruz. Sağlığımızı bozan sağlıksız yayınlar bize en başta soframızı bozdular. Bize gram gram beslenmeyi, tartarak yemeyi, bölerek içmeyi önererek bizi sofradan kaldırdılar, kendi özel menümüzle masaya oturttular. Porsiyonumuz belli olacakmış ya işte ondan!!
Her taraf beslenme uzmanı ile dolu, yönümüzü nereye çevirsek bir beslenme uzmanı… Diyetisyen ve spor merkezleri adımını attığın her yerdeler. Her gün televizyonlarda başköşede bir beslenme uzmanı konuşuyor. Sosyal medyada takipçileri en fazla olanlar beslenme uzmanları… İşini hakkı ile yapan bilimsel referanslardan beslenen beslenme uzmanları başımızın tacı… Onlara bir sözümüz yok. İnsanları korkutarak, panikleterek tüm dikkatleri üzerine çekip buradan nemalananlara sözümüz. Sözde beslenme uzmanlarının bazıları insanları korku tünelinde yaşatmaya başladı. Onu yeme, buna yaklaşma, şunu asla sofrana koyma vs… cinsinden bir sürü hezeyanlar. Bu yalan yanlış, abuk subuk, saçma sapan bilimsel olmayan bilgiler medya yolu ile geldiği için biz de bir ön kabulle kabul ederiz bu bilgileri. Çünkü medyanın gücü var. Medya okuryazarı değilseniz medyanın verdiği her bilgiyi kabul eder zokayı yutarsınız. Ne kadar da medya okuryazarı olsanız da en cahilinden en kültürlüsüne insanımız bu yayınlardan etkileniyor. Acaba doğru mu besleniyorum, yanlış mı besleniyorum. İnsanlar ikilemde… Şapkadan tavşan çıkaran illüzyonistler misali, bize yeni ürünler, alternatif besin ürünleri, gıda takviyeleri pazarlayarak nasıl bir forma kavuşacağımızın hayalini vadediyorlar. Bir tür modern anlamda falcılık yapıyorlar. Bu gıdayı sakın yeme, şu meyveden uzak dur, o gıdayı sakın alma onların yerine; bunu şu kadar zamanda yersen şöyle zayıflayacaksın, şu kürü kullanırsan fit bir vücudun olacak vs türünden falcılık yapıyorlar…
Baştan şunu söyleyeyim; bu yaşam biçimimizle biz bu modern falcılara mahkûmuz. Çünkü beslenme biçimimiz yanlış… Çağımız insanı adeta yemek için yaşıyor.
Acıkmayı unuttuk. Şöyle adam akıllı acıkıp yemek yiyenimiz çok azdır. Acıkmadan yiyoruz. Sabah kahvaltısı çok önemlidir deyip tıka basa yiyoruz. Öğle vakti geliyor ama biz tokuz daha. Ama öğün atlamamamız lazım deyip öğlende yiyoruz. Akşam eve vardığımızda daha acıkmadan hazırlanan sofraya oturuyoruz hemen. Sofrada en az üç dört çeşit yemek olmazsa sitem ediyoruz. Nerede bu tatlı diyoruz yemekten sonra. Kahve çikolatasız/lokumsuz olmaz tabi. Arkasında çayın yanında tatlı ve kuruyemiş… Yatmadan önce de meyve mutlaka yenmeli…
Bu beslenme şekliyle değil şişmanlamak yani obez olmamak elde değil. Dolaysıyla sorun yediklerimiz gıdalarda değil bizim yeme alışkanlığımızda…
Bir yanda açlıktan ölen insanlar, bir yanda da çok yiyen, obez olan ve sonunda da zayıflamak için harcanan milyarlarca dolar…
Bu yanlış beslenme yeni değil, eski dönemlerde de var. Mesela Roma’da azgın azınlığın daha çok yemek için kustuğunu biliyor musunuz? Güya dünyanın en görkemli devletlerinden biri olarak anılıyor Roma imparatorluğu. Hâlbuki kökünde zulüm kan ve gözyaşı var. Her şeyden önce gücü üstün tutan bir medeniyet. Hakkı üstün tutan bir zihniyet değil. Filmler çekiliyor, diziler yapılıyor ama hiç birinde bu kötü yönleri gösterilmiyor. Romalılar yatarak yemek yerlermiş, keyiflerine düşkün oldukları için. Çok aşırı tüketiyorlar ve kölelerde bunların atıklarını yiyorlar. Zenginin çok zengin, fakirin çok fakir olduğu tam bir zulüm düzeni…
Aşırılık bu ya Romalılar, uzun partileri, yiyecekleri ve içmeyi çok severlermiş. Bu yüzden doyduklarında bilerek kusar ve yemeye içmeye devam ederlermiş. Özellikle büyük ziyafetlerde yapılan bu eylem için kimileri masa çevresinde bulundurdukları tasları kullanırken bazı evlerde formaliteler de bir kenara bırakılıp direkt yere kusuluyormuş.
Kusma deyince, bazı diyet tarifelerinde bu hala bu kusma yöntemi kullanıldığını biliyoruz. Bu günde insanlar daha çok yemek için kusuyorlar.
Hayat dengedir, zehir ve ilaç arasındaki temel farklardan biri dozudur. Abartmadan, kararınca yemek yiyin ve yoksula da yedirin... Eğer tadını bilirsek, yemeği paylaşmak, yemek yemekten daha lezzetlidir.
Sağlığınızı bozan sağlıksız yayınlar takip ederek hayatınızı kâbusa çevirmeyin. İşin uzmanından alın bilgileri. Medyanın ve özelliklede sosyal medyanın bize pompaladığı yanlış ve manipülatif bilgilere karşı uyanık olun. İnternetten aldığınız bilginin kaynağına bakmanız gerekiyor ve o bilgileri sorgulamanız, gerekiyor, her malumata temkinle yaklaşmak gerekiyor. İletişim çağındayız ve müthiş bir bilgi akışı var, lakin yanlış bilgilerde var, kirli bilgilerde de. İnternetten gelen bilgileri süzmek ve bir filtrasyona sokmak gerekiyor… Evet, internetten bilgi alın ama kendi bilinç süzgecimizden geçirip o bilgiyi kendi anlam değer dünyamıza ondan sonra katın.
İslami yaşam dengeli bir yaşamdır. Ayette “Ey Âdemoğulları! Her namaz kılacağınızda güzelce giyinin, yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” (Araf 31) denilmektedir. Rol modelimiz peygamberimiz “Karnınız iyice acıkmadan yemeğe oturmayınız. Tam doymadan da kalınız” buyuruyor. Yine âlemlerin efendisi Peygamberimiz;” İnsana belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Bunu yapamıyorsa midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de havaya ayırsın” buyuruyor.