Sadullah Bey’in imtihanı

Hasan Ukdem
Uzun gecelerde bir türlü uyuyamıyordu hayli zamandır. Nasıl bir insandı eşi Sadullah. Üç haftadır eve uğramıyor, biricik oğlunun yüzünü görmek için bile gayret göstermiyordu. Bir soğukluk vardı son zamanlarda Perihan’a olan bakışlarında. Ne zaman konuşmak istese, çok işim var bahanesiyle uzaklaşıyordu kendisinden. Oysa büyük bir sevgi vardı aralarında, ne zorlukları aşarak evlenmişlerdi. Ailelerini razı etmek için, ikisi iki koldan. 
 
Evliliklerinin birinci yılında doğmuştu Yiğit, babası gibi yeşil gözlü, sarı saçlı dünyalar güzeli bir çocuktu. Ailelerine yepyeni bir mutluluk katmış, evliliklerine pek de razı olmayan anne babalarının da yüreklerini yumuşatmıştı bu bebek. Maddi sıkıntıları da yoktu Allah’a şükür. Sadullah beyin şirketi, fabrikaları vardı.
 
Yoksa doğru muydu Ayfer’in söyledikleri? Bir kadın mı vardı Sadullah’ın hayatında? Ama nasıl olurdu? Daha evleneli beş yıl olmuştu, insan bu kadar sürede sevdiğinde bıkabilir miydi? Kafasında bu sorularla sabahı etti Perihan. Namazını kıldı, duasını etti ve Yiğit’in yattığı odanın kapısını açtı, oğlu melekler gibi uyuyordu. Çocuk olmak ne güzel şey diye geçirdi içinden. Sonra balkona çıktı, sokak lambaları henüz sönmemişti. Günün bu saatinde farklı bir hava hissederdi hep içinde. Camiden dönen yaşlı amcalar ve yollara inmiş güvercinler bir huzurun kapısını aralar gibi oldu. Hayat güzeldi, dünya yaşamaya değerdi. Bir de insanlar iyiden, güzelden, doğruluktan yana olsalardı. Hepsinden ötesi vefalı kalabilselerdi.
 
Günün içinde, yemek yaptı, annesiyle telefonda konuştu, Yiğit ile vakit geçirdi, yine akşamı etti Perihan. Ve Sadullah Bey yine gelmedi. Kısa, soğuk, kuru birkaç kelimeden oluşan bir mesaj atmış, bir iş seyahatine çıkacağını bildirmişti. Ertesi gün öğle saatlerinde, Sadullah Bey’in iş yerinden bir telefon geldi ve Sadullah Bey’in kaza yaptığını ve şehrin en büyük hastanesine kaldırıldığı haberini verdiler. Hemen Yiğit’i annesine bırakarak, babası ile bu hastanenin yolunu tuttu. Hastaneye vardığında kayın pederi ve kayın validesinin de orada olduğunu gördü. Yanlarına geldiğinde gözünden yaşlar dökülüyordu. Kayın pederi korkulacak bir şeyi olmadığını, hayati tehlikesinin bulunmadığını söyledikten sonra yalnız kolunda ve ayağında kırıklar olduğunu ekledi. 
 
Sadullah Bey, bir yıldır Seda isminde bir kadınla görüşüyor, birbirlerini sevdiklerini söyleyerek ileriye dönük hayaller kuruyorlardı. Aslında bunun böyle olduğunu sanıyordu Sadullah Bey. Seda ona zengin olduğu için yakınlık gösteriyordu. Kazanın üstünden üç ay geçmesine rağmen bir kere aramadı, bir kere sormadı kendisini. Bu arada evde tedavisi devam ederken, Perihan her türlü bakımını yapıyor, onun rahat etmesi için çırpınıp duruyordu. 
 
Bir sabah eşinin yanına gelen Perihan, onun gözlerinden akan yaşları görünce, bir şey mi oldu, neyin var? Demesine kalmadan, eşi, özür dilerim karıcığım diye söze başladı. Hıçkırıklarla ağlıyordu koca adam. Neden? Dedi Perihan. Son zamanlarda sana haksızlık ettiğim için. Eve gelmediğim günler için. Olmayacak işlere kalkıştım için dedi ve onun ellerini avuçlarına alarak, özrünü tekrarladı. Perihan her şeyi anlamıştı. Her şerde bir hayır var derler, kaza yaptığını duyduğum zaman dünyam başıma yıkılmıştı ama şimdi anlıyorum ki bu kaza seni yoluna geri döndürmüş, bu da sana ders olsun. Bir daha mutluluğu bu evin dışında arama ve başına gelecek her musibeti hayra yor. Benden özür dilemene gerek yok, yukarıda Allah var, tövbe et, af dile ondan. Biz hayatlarımızı birleştirdik ve bu uzun yolu birlikte yürüyeceğiz, yeter ki birbirimize güvenebilelim ve vefalı olalım.
 
Evet bir musibet bin nasihatten evladır demiş eskiler. Perihan ve Sadullah çifti uzun yıllar beraber yaşadılar ve başlarına gelen her zorluğu hayra yorarak, Allah’tan gelen her şeye rıza gösterdiler.