Dünyanın en güzel ve çok önemli coğrafyası üzerinde yaşıyor olmak, bizim için en önemli sevinç ve gurur vesilesi olsa gerek!!!?
Bu coğrafya üzerinde yaşamanın ve huzuru yakalamanın zor olduğunu, bedelinin ağır olduğunun bilenler bilir!!!
Ülkeyi yönetenlerin, ülke yönetimi sorumluluğunda olanlar, sorumluluk almaya talepli olanların, son olaylar ve müdahaleler konusunda takındıkları tavır oldukça önem arz ediyor.
Yapılanlar karşısında içeride ve dışarıda verilen tepkilerle kimlerin dost, kimlerin düşman olduğunu alenen ortaya koyuyor.
Sade vatandaş olarak, tepkilerle kimlerin dost, kimlerin düşman tavırları sergilediğini rahatlıkla anlayıp tespit edebiliyoruz.
Cennetmekan Sultan II. Abdulhamid Han, verdiği kararları Rus ve İngiliz elçileri karşısında test edermiş. Elçilerin yüzünde üzüntü ve kaygı emareleri sezinlediği anda, varılan kararın olumlu, sevinç emareleri tespitinde de, alınan kararların aleyhimize olduğuna hükmeder, uygulamalara ona göre yön verirmiş.
Yaşadığımız son olaylara içimizdekilerin ve bizim dışımızda olanların verdikleri tepkilere bakıldığında, yapılanların ülkemiz ve insanımız için ne kadar hayırlı olacağını –İNŞALLAH- görebiliyoruz.
Terör örgütlerine karşı –PKK, DAEŞ- başlatılan mücadele, devletimizin ve ordunun sabrını, hazırlıklı olduğunu anlayabiliyoruz. Allah’a ne kadar şükretsek yeridir.
“Su uyur, düşman uyumaz.” Atalar sözü her ana belleklerde olduğu sürece, barış ve huzur adına hazırlıklı olmanın gerekleri yapıldığında, varlık ve beka yolunda sorunumuz olmayacaktır.
Osmanlı Devletinin 9. Padişahı ve ilk Türk İslam Halifesi Yavuz Sultan Selime Atfedilen bir hikayeyi, günümüz olaylarına bir bakış açısı verebilmeyi sağlamak üzere paylaşmak istiyorum.
Bu hikaye, bazıları için ağır gelebilir. Doğrudur. Bence, detaylı düşünerek güzel dersler alınabileceği kanaatindeyim.
“Yavuz Sultan Selim pazarda gezerken, kekliklerin satıldığı bir tezgahı fark ederek oraya doğru yönelir.
Bütün keklikleri ve fiyatlarını, özelliklerini inceler. Kekliklerin fiyatlarının 1 altın, kafes içinde ayrı duran kekliklerden birinin fiyatının 100 altın olduğunu görür.
Bu durum padişahın merakını celbeder, keklik satıcısına bunun sebebini sorar.
-Padişahım, pahası 100 altın olan keklik, güzel ötüşü sayesinde öteki keklikleri başına toplar ve kolayca yakalanmalarını sağlar.
Yavuz Sultan Selim 100 altın çıkararak adama verir ve,
-Ver o kekliği bana! der.
Herkes şaşkınlık içinde, padişahın bu davranışını ve tavrını merakla takip etmektedir.
Yavuz Sultan Selim, herkesin şaşkın bakışları karşısında, kekliğin kafasından tuttuğu gibi gövdesinden hızla ayırır, ve şöyle haykırır:
KENDİ IRKINA İHANET EDENİN SONU BUDUR !!! “
Özgür olmak, özgürce düşünmek, özgürce yaşamak herkesin doğal hakkı. Başkalarının hak ve hukukuna saygı göstermek ve engel olmamak şartıyla.
Cihan Padişahı, Osmanlının 10. Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu ile ilgili verdiği kararından sonra söylediği sözü hatırlamada yarar var.
“YA DEVLET BAŞA, YA KUZGUN LEŞE.”
Osmanlı Padişahlarından sunduğumuz örneklerle, onların acımasız ve gaddar olduğu hükmüne varılmasın. Bu tavır, vatan, millet ve din adına takınılması gereken önemli bir tavır olduğu unutulmamalıdır.
Saray bahçesinde bulunan meyve ağaçlarını saran karıncalardan kurtulmak isteyen Kanuni Sultan Süleyman, ilaçlama ile karıncaları kırmak ister.
Ancak; karıncaları canlı bir varlık olduğunu, cana kıymanın ne kadar öneli olduğunu bilen padişah, yapacağı işin olurunu otorite olan hocası Ebu Suud Efendiye baş vuru.
Yüz yüze görüşme fırsatı yakalayamayan bu ikili şöyle bir yazışma ile anlaşırlar:
“Meyve ağaçlarını sarınca karınca,
Günahı var mı karıncayı kırınca?”
Padişahın bu notuna karşılık hocası şöyle cevap verir:
Yarın Hakk’ın divanına varınca,
Süleyman’dan hakkın alır karınca.”
Birlik, dirlik ve büyük olmanın önem arz ettiği şu anda; insan olma/olabilme erdemlerine sıkı sarılmak, dosta ve düşmana karşı büyüklüğümüzü göstermek durumunda olduğumuz gerçeğini hatırdan çıkarmayalım.