Sade bir hayat olsa…

Gökhan Kırlangıç

Arabaya biniyorsunuz, otobüste kart basıyorsunuz, telefonunuzu şarja takıyorsunuz, asansörün düğmesine basıyorsunuz, ayakkabınızı temizlemek için özel süngerler kullanıyorsunuz.

Eliniz hiç toprağa değmiyor!

Sabah bir koşturmaca ile başlayan gününüz akşam başınızdaki hafif ağrıyla son buluyor. İki oda bir salon evlerinizde huzur bulmak için farklı dekoratif değişiklikler yapıyorsunuz. Apartmanınızda kaç aile var, yan komşunuzun adı nedir çoğu zaman bilmiyorsunuz. Korkuyla kilit üstüne kilit taktığınız kapınızı kapatmak yetmiyor, üstüne bir de bir odanızın ışığını açık bırakıyorsunuz. Şehir her haliyle güzellik saçarken düşünmüyor musunuz? Büyükşehrin gündüz görünen gece görünmeyen yüzleri arasında kırılıp giden yaşamlar, dengeyi kuramadığı için çoğu zaman bir basamak aşağıya düşürülen insanlar, şehirle biyolojik bağ kurmak isterken kendinden çok şey feda eden bizler... Ne gidebiliyoruz ne de geriye dönebiliyoruz...

Yalnızlaşıyor muyuz?

O Zaman Tavsiyem Var

Sade Hayata Var mısınız ?

Sade hayat, minimize hayat insanın doğasına daha yatkın değil mi ? Bir bakıyorsunuz sade bir hayatta insanın günlük ihtiyaçları bire, ikiye düşüyor. Ama gösterişli hayat yirmiye çıkarıyor otuza çıkıyor . İhtiyaçlar çok olunca harcanan emeğin de çok olması gerekiyor. Verilen hizmetin de çok olması gerekiyor. Böyle durumlarda sade hayatı tercih etmeyen kimse eşyaya hizmet etmeye başlıyor.

Halbuki eşya insana hizmet etmeli. İnsan paraya hizmet etmeye, mala mülke hizmet etmeye başlıyor. Arabaya ve eve hizmet etmeye başlıyor.

Halbuki onların hepsi amaç değil araçtı. İnsanın sosyal hedefleri vardır. Ego idealleri insanın geçici şeyler olmamalıydı.İnsanın ruhu geçici şeylere bağlanmaya yönelik programlanmamıştı  İnsanın ruhu sonsuzluğa göre programlanmıştı.

Genetik olarak insan ölümsüzlüğe göre kodlanmış. Ölüm insana arızi geliyor. İnsanın doğal ihtiyacı ölmeme, sonsuzluk ihtiyacı içinde. Midemizdeki yemek içmek arzusu gibi, insanda da ölümsüzlük arzusu gibi biyolojik bir eğilim var. Bu nedenle insanın şöhret peşinde koşması, gösteriş peşinde koşması sade hayattan uzaklaştırıyor. İnsan dünyada bir misafir kiracı gibi kendini düşündüğü zaman sadeliği yakalar. Kiracı olduğunu düşünürsen, o evi özgürce kullanırsın ama kirasını, bedelini unutmazsın. Dünyaya bir yolcu olarak geldiğini düşünen bir insan sade bir hayat yaşarsa daha mutlu olur. Sade yaşamak insanın doğasına daha uygundur. Çünkü herkes zengin olamaz, herkes ünlü olamaz, herkes güzel olamaz ama herkes iyi insan olabilir. İyi insan olmak da bazı geçici hırslardan uzaklaşmakla mümkün. Hırs, doyumsuzluk, açgözlülük insanı sade hayattan uzaklaştıran şeylerdir. Sade hayatı tercih eden kimse bilge olur. Bilgeliği insanlar birbirine tavsiye etmeli, mutluluk için. Oysa Mutluluk da bizim tek isteğimiz ise durmanın bir anlamı yok ne dersiniz…

 Kalın efendim sağlıcakla…