“Bir millet kendini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d/11)
İnanç, eylem, devrim ve en önemlisi mücadele ruhu. Mücadele en başta kendimizle. Ruhunu emrin altına alma vaktin gelmedi mi hala?
Toplumu değiştirmek gerek. Toplum sen değişmedikçe de, değişmeyecek farkında değil misin? Ne zaman birey olursan, ne zaman kendini tanıyıp buradayım dersen o zaman değişecek. Sen kendini bulmadan neyi değiştirmeye çalışıyorsun? Devrim gerek! İlk önce tek tek bireylerde gerek. İslam’ın ruhunu ruhlara üflemek gerek. Bireylere nasıl Müslüman olunur öğretmek gerek. İşte o zaman asıl devrimi gerçekleştirmiş oluruz.
Hangi İslam’ı anlatacağız peki? Etrafta İslam diye anlatılan bir sürü din var. İlk başta bunu belirlemek gerek. Allah’ın Kur’an’da bildirdiği İslam’ı anlatmamız gerek. İşine gelindiği gibi, istenilen yeri çıkartılmış veya eklemeler yapılmış bir İslam değil, bütün hayatımızı kapsayan bir İslam. Sadece evlerimizin içine sıkıştırılmış sokakta olmayan İslam değil.
Din insana bir yaşam tarzı sunar. Hayatını nasıl devam ettireceksin nasıl davranışlar sergileyeceksin diye. Evde İslam var sokakta yok, camide var okulda yok… Seyyid Kutub “İslam ya toptan kabul edilir ya da toptan inkâr edilir, bir kısmı uygulanıp diğer kısmı bırakılamaz.” Diyor. Evet, işimize geldiği gibi davranıyoruz. İstediğimiz zaman Müslümanız istediğimiz zaman kapitalist, emperyalist, laik veya komünist olabiliyoruz mesela. Mücadele ruhu gerek hepimize. İslam mücadele dini değil mi oysaki. O zaman ilk başta Müslüman olmak gerek. Para için, kariyer için kendinden vazgeçen bireyler değil her alanda kendini belli eden Müslümanlar gerek. Ruhlarımıza kurtuluş gerek. Ruhlarımızın Rabbi şöyle diyor: “Güneşe ve güneşin hareketine, onun peşinden geldiği zaman aya, güneşi ortaya çıkardığı zaman gündüze, güneşi örttüğü zaman geceye, semaya ve semayı yükseltip diken zata, yeryüzüne ve yeryüzünü serip döşeyen zata, insanın nefsine ve o nefsi akli ve cismani yönden düzenleyen, sonra da ona kötülüğünü ve takvasını ilham eden zata yemin olsun ki nefsini tezkiye edip içinde güzelliklerin belirmesini sağlamış olan kişi kesinlikle kurtulmuştur. Ancak nefsini tezkiye etmeyip onu bastırmış olan (böylece içinde güzelliklerin belirmesini engellemiş olan) kişi başarısız olup hüsrana uğramıştır.” (Şems/ 1-10). Ruhlarımızı dünya ve içindekilerden kurtardığımız an ruhumuzu kurtarmış ve Allah’ın eşrefi mahlûkat olarak yarattığı insanlık makamına getirmiş oluruz. İslam’ın sahip olduğu izzetini bizde sahiplenmiş oluruz. Ve o zaman pis, kanlı çizmeler mabetlerimizi ayaklar altına alıp bizimle alay edemez. Hiçbir Müslüman çocuk sahip olduğu bu izzetten dolayı öldürülemez. Ve hiçbir kadın bu izzete sahip olduğu için sevgisiz kalmaz. Devrim gerek devrim önce ruhlarımıza sonra ümmete. Vesselam…