Reis, küresel süfleye itibar etmez…

Şenol Metin

Memurlar, yedinci kez toplu sözleşme masasına oturacaklar. Yetkili sendika Memur-Sen’e bağlı sendikalar haftalardır hummalı bir çalışmanın içinde. Hafta sonunda Memur-Sen’in amiral gemisi Eğitim-Bir-Sen, 2024 ve 2025 yıllarında geçerli olacak toplu sözleşme için taleplerine son şeklini verdi. Bugün memur-Sen Konfederasyonunda yapılacak basın toplantısı ile kamuoyunun bilgisine sunulacak. Ardından metin, Kamu İşveren Heyeti adına Toplu sözleşme sürecini yönetecek olan Çalışma Bakanlığına gönderilecek ve 7. Dönem Toplu sözleşme süreci resmen başlamış olacak.

2010 Anayasa değişiklikleri ile beraber ilk kez Toplu Sözleşme hakkını elde eden memurlar, Toplu sözleşme masasının gerçek bir Toplu sözleşme masasına dönüşmesini engelleyen mevzuata rağmen 6 defa yapılan Toplu sözleşmelerden önemli kazanımlar elde ettiler. 7. Dönem Toplu sözleşme ise çok farklı bir bağlamda müzakere edilecek.

Emeğin, milli gelirden aldığı pay son10 yıldır düşüşte. 2014’lerde emeğin payı %52’lerde iken 2021’de % 48’e şimdi ise % 46’ya düşmüştür. Sadece bu veri bile 7. Dönem Toplu Sözleşme’nin bağlamını, eko-politiğini görmek için yeterlidir.

Son zamanlarda enflasyonu kontrol ve fiyat istikrarı kamuflajında faizi yükselten ve emek gelirlerini baskılamaya yönelik eko-politiğin siyaset kurumuna süfle edildiğini görüyoruz. ‘Milli ekonomi paradigmasından vazgeçilmelidir.’ diyen bu sufleye siyaset kurumunun ne kadar itibar ettiğini göreceğiz.

Rasyonelite kavramı ile meşrulaştırılmaya çalışılan, ortodoks ekonomi politikaları da denen bu politikaları onlarca yıl uyguladık. Biz dahil uygulayan ülkeleri, krizden krize savuran bu eko-politiğin temelinde tüketimi kısarak fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonu kontrol altına almak vardır. Tüketimi kısmak için özelikle sabit gelirlilerin gelirleri baskılanır. KDV, Özel Tüketim Vergisi gibi dolaylı vergilerde artış yapılarak önce fiyatlar zıplatılır sonra kontrol altına alınmaya çalışılır.

Öncelikle Türkiye çok tüketen bir ülke değildir. Son 20 yılda büyük iyileşmeler olsa da Türkiye, gıda dahil temel tüketim ürünlerinde OECD ortalamalarının çok altında tüketiyor. Hala daha az süt, daha az et tüketiyoruz. Hala daha az tatile gidiyoruz. Hala daha az kitap alıyor, eğitime, sağlığa daha az para harcıyoruz.

Türkiye, tüketimi kısarak enflasyonu kontrol altına alabilir ama böyle bir ülke mutlu bir Türkiye değildir. Bu politikalar, ekonomik daralma ve işsizlik üretir.

Ülkemiz için işsizlik sorunu enflasyonun kontrol altına alınmasından çok daha hayati bir önceliktir. Halen % 20’ye yakını genç işsiz olmak üzere % 10’u bulan işsizlik oranımız ile eşik değerlerdeyiz ve bu ekonomi politikası, 20 yıl aradan sonra uygulanırsa işsizlik oranlarını arttırarak mutsuz bir Türkiye’yi yeniden üretir.

Türkiye daha çok üreterek, daha çok istihdam sağlayarak mutlu olabilir. Bunun için de;

Beşeri sermayesine yatırım yapmalıdır. Yani daha nitelikli eğitim…

Sosyal devlet uygulamalarını arttırarak, çeşitlendirerek devam etmelidir.

İktidara geldiğinde 100 dolar olan asgari ücreti 500 dolarlara çıkaran AK Parti asgari ücrete daha nitelikli artışlar yapmalı, memurlar başta olmak üzere sabit gelirli kesime daha çok gelir transfer etmelidir.

Bu gelir, ilk başta tüketimi arttırsa da tüketim yurt içi tüketim olduğu için üretimi teşvik edecektir ve ölçek ekonomilerinin verim kaidesini çalışmasını sağlayacaktır.

Bu nedenle 7. Dönem Toplu Sözleşme çok önemlidir.

Ray değişikliğine izin verilmemelidir.

Emeğin milli gelirden aldığı payı, 10 yıl öncesinin rakamlarına getirerek 6 puanlık kaybın telafisi ile iyi bir başlangıç yapılabilir.

Özetle;

‘One Minute’den beri Türkiye’ye açılan ekonomik savaşın bedeli, milli gelirden emeğin aldığı payın %52’den %46’ya düşmesi olsa da emekçiler fedakarlık yapmış, sorumluluklarını yerine getirmiştir. TUİK’in son verilerine göre iş gücü maliyetlerindeki artışın 2 katına yakın işletme karlılığında artış vardır. Yani varolan enflasyonda büyük pay sermayeye aittir. O zaman enflasyonu kontrol için alınacak tedbirlerde sermaye asıl muhatap olmalıdır. Fedakarlık sırası sermayededir.

Emekçilerin 10 yıldır yapmış olduğu fedakarlık,

Milletimizin 10 yıldır ekonomik bağımsızlık için verdiği mücadele, küresel süflelere kurban edilmemelidir.

7. Dönem Toplu Sözleşme bu yönü ile de siyasi irade açısından çok kritik. AK Parti'nin alt ve orta sınıfların temsilcisi kimliği bu süreçte teste tabi tutulacaktır.

‘One Minute’den beri milli gelirden aldığı pay 6 puandan fazla düşen emeğin yanında mı saf tutacak, yoksa sermayenin ve bürokrasinin ‘populist politikalardan kaçınmalıyız.’ maniplasyonuna teslim mi olacak?

İzleyip göreceğiz.

Tabi mücadelesini de vereceğiz.