Her yöremizin beşeri yapısına ve mizah anlayışına göre fıkraları, bu fıkraların tebessüm ettiren özellikli kahramanları vardır.
Bütün fıkralar ayni tip karakterler üzerine kurgulanarak dilden dile anlatılır. Toplumda ilgi gören bu fıkralar, zaman zaman kaleme alınarak kitaplaştırılmış.
Sosyal medya üzerinden bu tür fıkraları okuruz. Hatta bazı fıkralar karikatürün çizgilerine ana malzemelik olurlar.
Konuşmacılar, makale yazarları, politikacılar, bu tür fıkraları anlatmak istediklerine ilgi çekebilmek, zihinlerde yer almasını sağlamak amacı ile kullanırlar.
Bu yöntem oldukça ilgi görür. Okuyan da dinleyen de memnundur. Söylenmek istenilen ana temayı, mizah yolu ile daha iyi anlama şansını elde etmiş olurlar.
Referanduma doğru hızla gittiğimiz bu günlerde, yukarıda ifade etmeye çalıştığım yöntemden hareketle, ifade etmeye çalışacağım görüşlerimi sıralamadan önce, Anadolu Vakfı Dostları toplantısında, eski milletvekillerimizden Ali Boğa beyin anlattığı, Karadeniz Bölgesinin “TEMEL ve DURSUN” tiplemelerinin yer aldığı bir fıkra ile başlamak istiyorum.
“Temel ile Dursun av mevsiminde, ormanlık bölgeye geyik avına çıkarlar. Büyük bir geyik avlamayı başarırlar. Geyik oldukça ağır olduğu için arka ayaklarından çekerek köylerine doğru sürüklemeye çalışırlar.
Geyiğin boynuzları sürükleme esnasında çalılara takıldığında oldukça zorlanmaktalar. Bu esnada karşılarından gelen bir adam, Temel ile Dursun’un çabalamalarını seyreder. Kendince yapılmakta olan işin yanlışlığını fark ederek;
-Siz yanlış yapıyorsunuz, geyiğin ayaklarından çekerken boynuzları çalılara takılıp size zorluk veriyor. Geyin boynuzlarından tutarak çekerseniz, işinizi kolaylaştırmış olursunuz… Der ve yoluna devam eder.
Temel ile Dursun adamın dediklerini haklı görerek, geyin boynuzlarından tutarak kolaylıkla sürüklemeye başlarlar.
Biraz sonra Dursun Temel’e telaşla seslenir,
-Ola Temel, avumuzi kolay götürüyuruk ama, köyden da uzaklaşıyuruk!? “
Bu fıkraya uygun düşebilecek çok güzel iki atasözünü de ilave olarak yazmak gerekir.
“Sokma akıl kırk (sekiz) adım götürür.” Ve “Taşıma su ile değirmen dönmez.”
Bu örneklemelerden sonra asıl konumuza dönmek gerekirse. Ülkemizi, yönetim sistemimizi oldukça etkileyecek ANAYASA değişikliği için aylardan beri devam eden çalışmaları, mücadeleleri hep birlikte yakından takip ediyoruz.
16 Nisan Pazar günü gerçekleşmesi beklenen yeni ANAYASA için EVET/HAYIR referandumu ile alakalı konuşmaları meydanlarda, televizyon ekranlarında takip ediyoruz.
Yazılı basın ve sosyal medya da çok daha renkli, GEYİK MUHABBETİ mantığında ifadeleri okuyoruz. İftira, yalan niteliğinde iddialar ise başka bir boyut.
Mensubu olduğu partinin, kanaat önderinin, cemaatin, derneğin, sendikanın v.s kuruluşların görüşünü peşinen benimseyenlerin hali, TEMEL ile DURSUN’UN yön belirleme şaşkınlığına benzemekte.
Kur’an-ı Kerim; hayatın her alanında insanın düşünce ve bilgiye göre hareket etmesini emreder. Düşünen ve olaylar hakkında ders çıkaranları övmüştür.
Kur’an-ı Kerimin bir çok ayetinde: “Düşünmez misiniz?”, “anlamaz mısınız?”, “aklınızı kullanmaz mısınız?” muhteşem ihtarları yer alır.
Allah insana yaratılışta verdiği özellikleri, aklı, bu söylenenleri yapabilecek kabiliyet ile donatmıştır. Sorumluluk aklın, bilginin kapasitesine göre değerlendirilecektir.
Yaklaşan Referandum için ne derece sorumlu olabileceğimizi yeniden, taassup girdabından kurtularak düşünmeliyiz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan günümüze gelene kadar yapıla gelen askeri darbelerin hiç birinin 15 Temmuz kalkışmasına benzemediğini yaşı müsait olanlar bilir.
15 Temmuz kalkışmasında, TBMM’nin bombalandığını, demokrasiye, ülkesine sahip çıkan masum halkın tanklarla ezildiğini, uçaklarla bombalandığını, komutanların etkisiz hale getirildiğini, ülkenin yabancı işgaline peşkeş çekilmek üzere hazırlandığını ASLA UNUTMAMAK gerekir.
Askeri kalkışmayı canları pahasına, halkımızla birlikte bertaraf eden, başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan üzerinden yürütülen Referandumda HAYIRCI kampanyalarının sesi, ülke içinden çok, dış ülkelerden gelmesi, AKLI başında olanların yeniden DÜŞÜNMESİ kaçınılmaz bir gerçek.
“Her canlı ölümü tadacaktır.” Gerçeğinden hareketle, sistem değişikliğini kişiye mal etme gibi basit bir düşünceden, AKLIMIZI kullanarak, söylenenleri düşünüp YÖNÜMÜZÜ doğrulamak zorundayız, VESSELAM.