“Kartalların görme yetenekleri çok gelişmiştir. Yüksek irtifalarda süzülürken yeri tarayarak avlarını hissettirmeden tespit edebilirler. Gözbebeklerinin kafataslarına oranla çok büyük oluşu, gelişmiş görme yeteneklerinin anahtarıdır.” (Vikipedi)
Alıntıladığım bu bilgiden yola çıkarak, Mevlana Hikayeleri arasında yer alan “Kartal” hikayesini paylaşmak istiyorum.
İki kartal gökyüzünde yüksek irtifada uçarlarken biri diğerine “çalım atma” düşüncesi ile, “Bak kardeş, şu anda yerin yüzeyinde tek bir buğday tanesini görebiliyorum.” der. Arkadaşı şaşkın, “Bu kadar uzaktan mı?”
Buğday tanesini almak, maharetini ispatlamak isteği ile, kartal belirlediği hedefe doğru iner. Arkadaşı beklemede. Giden bir türlü gelmediğinden ne olup bittiğini görmek üzere arkadaşına doğru inişe geçer.
Birde ne görsün, arkadaşı kurulu tuzağa yakalanmış bir türlü kurtulamıyor.
Çalımlı arkadaşına; “Hay arkadaş, o kadar yüksekten bakış açını dar tutacağına, daha geniş bir bakış açısı ile bakıp, kurulmuş olan tuzağı görseydin ya!” demiş.
Bu hikayeden yola çıkarak; ülkemizin yönetim/idare sistemini düzenlemek amacı ile, 18 madde halinde Millet Meclisinden, AKP ve MHP oyları ile kabul edilen ANAYASA değişiklikleri “Söz Milletin” anlayışında REFERANDUMA sunulur hale gelmesi aşamasında, yapılmak istenen değişiklikleri daha iyi anlamakiçin, gereken gayret ve anlayışı göstermek zorundayız.
Siyasilerin gündemini oldukça meşkul eden, her seçimde bütün partiler tarafından seslendirilen ANAYASA değişikliği, son meclis çalışmalarında, siyasi partilerin ortaya koydukları tavırlar oldukça düşündürücü.
Tarafların lehte ve aleyhte ileri sürdükleri argümanları, sade vatandaş olarak yüzeysel anlamaya çalıştığımızda, her iki tarafın fikirlerinde haklılık payı olduğunu düşünemeden edemiyoruz.
İşin içinden çıkamayınca, siyasi kanaatiniz, güvediğiniz kişilerin görüşleri, taraf kuruluşlar devreye giriyor, ister istemez TARAF olup çıkıyorsunuz.
Sistemin tıkanıklığını ortadan kaldırıcı yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu herkes söyleyip durdu. Değişiklik yapma çalışmalarında, mecliste sergilenen engelleme tavırlarına bakıldığında, kimlerin söylemlerinde samimi olduğu anlaşılmış oldu.
Muhalefetin; “Seni başkan seçtirmeyeceğiz. Sistem değişikliği değil, rejim değişikliği.” gibi söylemlerden yola çıkılarak, zihinler bulandırılmaya çalışıldı/çalışılıyor.
Sosyal medya aracılığı ile tuzaklı, tahrikli ifadeler içeren mesaj bombardımanı, oldukça düşünülmesi gereken sosyal facia.
Meclis çalışmaları sonlandı, yasa maddeleri gereken kabulü gördü. “ Artık son söz milletin” demek yeterli değil.
Referandum sonucunun, ülkemizin geleceğine önemli katkı sağlayabilmesi için hala fırsat kaçmış değil.
Bütün siyasi partilerin, düşünce adamlarının, hukukçuların, Sivil Toplum Kuruluşlarının, ANAYASA değişikliği konusundaki görüşlerini meydanlarda, salonlarda ve basında, açık ve samimi bir şekilde ortaya koyabilirlerse, EVET ve HAYIR tercihi netleşmesini kolaylaştıracaktır.
Referandum sonucu için yapılan tahminlere inanarak, emin olma rehavetine kapılmak pek doğru olmasa gerek. Netice alınıncaya kadar uyanık olmak, gayret göstermek ve sahada olmak lazım.
Hikayede verilen mesaja dönecek olursak. Hiç kimse “Çalım Atma” tavrında olmamalı, bakış açısı, ülke ve dünya şartlarına uygun bir şekilde ayarlanmalı. Kurulu tuzaklar işlevsiz hale gelmeli.
Cumhurbaşkanı’nın muhtarlarla buluşma toplantılarının 35.sinde ifade ettiği söz; “Türkiye yıkılırsa, sadece bir millet yıkılmış olmaz, bir tarih, bir inanç ve bir kültür kalesi yıkılır.” kurulan tuzakların sonucuna işaret etmektedir.
Bu gerçekleri görmeme inadında olmanın adını koymak pek kolay olmuyor. Her zamankinden daha fazla birlikteliğe ihtiyacımız var.
Dünya güçleri saflarını sağlamlaştırırken, bizim ayrılıkçı olmamız kimin lehine?
Referanduma kadar millet bekliyor olacak. Her zor durumda olduğu gibi yine “Milletin Feraseti” devrede olacağı muhakkak.
Bu Millet zamanı gelince, son sözünü söyleyecek ve gereken cevabı verecektir.