Piyasalar peşi sıra yapılan ekonomiye dair açıklamaların ekseninde dönmeye devam etmektedir. Ülkelerin dünya ticaretindeki ağırlıklarına ve buna paralel olarak kurumların (FED, ECB, Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları, Ülkelerin Ekonomileriyle İlgili Organları gibi) küresel boyuttaki etkileme gücüne göre, ekonomileri yönlendirmesi doğru orantılı gelişim göstermektedir. Bu koşullar altında kısa, orta ve uzun dönemde ülkelerin olumlu veya olumsuz tepkilerinin boyutları hem süre hem de derinlik açısından farklılıklar içermektedir. Ekonomilerin gelişmelere değişik reaksiyonlarla cevap vermesinin temel nedeni, her ülkenin ekonomik yapılarının sağlam temeller üzerine oturup oturmadığıyla, istikrarı sağlayıp sağlamadığıyla yüksek derecede bağlantılıdır. Öncelikle ileri teknoloji ve katma değere sahip mal üretiminin ekonomide dominant duruma gelmesi, istikrarın temini yolunda atılan temel adımdır. Bu tür malların üretiminin başarılması küresel arenada ihracat açısından söz sahibi olunduğu anlamına gelmektedir ki tüm ülkelerin hedefi ve ulaşması gereken nokta orasıdır.
ABD ekonomi verileri genel olarak dağınık özellikte içerikler göstermesine rağmen, beklenenden daha olumlu seyretti. Sonuçların bu şekilde gelişmesi, dikkatlerin ağırlık merkezini küresel ekonominin daha önemli derecede mercek altına alınmasına neden oldu. Brezilya, Çin, Japonya gibi ülke ekonomilerinin daralma sürecine girmesi, FED’in eninde sonunda faiz artırım uygulaması politikalarına geçeceği bilinmesine rağmen gelişmekte olan ülkelerin hala yapısal reformlara gereken önemi vermeyip faiz artırımına geçilmemesini fırsat bilerek dış borçlanmayı tercih etme kolaycılığına kaçmaları, emtia fiyatlarının ve petrol fiyatlarının istikrarsızlığının istikrarlı duruma gelmesi, dünya ekonomik büyümesinin resesyon kapanına girmesi olasılığını güçlendirmektedir. Bu tür gelişmeler ABD ekonomisinin enflasyon ve istihdam konularındaki beklentilerini olumsuz anlamda tetikleyerek, faiz artırımını zaman açısından geriye doğru ötelemektedir.
Önümüzdeki birkaç yıllık döneme damga vuracak, gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkeleri etkileyecek en önemli emtia, ham petrol ve fiyatının gelişiminin ne yönde olacağıdır. Petrol fiyatlarının düşüş trendine girmesi, ilk bakışta olumlu sonuçlar anlamına geleceği düşünülebilir. Ancak konuya biraz ayrıntılı bakacak olursak iki bakımdan risk faktörünü bünyesinde barındırdığı ortaya çıkmaktadır. Birincisi petrol ve türev ürünlerinin, hem sanayinin en temel üretim unsurunun başında gelmesi hem de ısınma amaçlı kullanımda başı çekmesidir. İkincisi ve doğuracağı etkiler göz önüne getirildiğinde ise en önemlisi, petrol ihracatçısı ülkelerin çok büyük kısmında reel ekonominin çeşitliliğinin sağlanamamasıdır. Bu konuyu biraz açacak olursak, örneğin Rusya’nın, Venezüella’nın dış ticaret gelirlerinin büyük oranda petrol gelirlerine dayandığını görürüz. Yani petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarının yaklaşık iki yıl içinde %60’lar kadar düşeceğini bu ülkelerin (Rusya, Venezüella, BAE, Kazakistan, İsveç, Irak, S. Arabistan, Kuveyt, Peru, Şili, Arjantin gibi) hiç düşünmedikleri, petrolü yüksek fiyatlardan satma kolaycılığına alışarak yılları boşa geçirdikleri ortaya çıktı. Yüksek fiyatlanan petrolün sırtından geçinen ülkelerin gelirlerindeki ciddi azalmalar, kendileri kadar dış ticaret yaptıkları ülkelerin ihracat yapılarını da bozarak, istihdam oranının azalmasına ve durgunluğun boyutunun küresel hacimde büyümesine neden oldu.
Mal ve hizmet üretip satma amacına ekonomilerini uyarlamayan, yani üretim ekonomisini AR-GE destekli, inovasyon temelli yüksek teknolojiye dayanacak şekilde dizayn edemeyen ve çeşitlendiremeyen ülkelerin, küresel piyasalardaki yoğun ve kıyasıya ekonomi rekabeti savaşından zaferle çıkma ihtimali sıfırdır. Havuza atılan taşın suyun dalgalarını genişlettiği gibi imalat sanayinin çarpan ve hızlandıran etkisi de ekonominin genelini etkileyerek, toptan büyümeyi veya kalkınmayı hızlandıracaktır. Üretim ekonomisi gelişmeyen bir ülkenin finansal sektörünün ileri düzeylere gelmesi mümkün değildir. Daha açık ifade edecek olursak, üretim ekonomisi (reel ekonomi) gelişmeyen ülkelerin mali sektörü gelişemez; mali sektörü gelişmiş bir ülkenin ise üretim ekonomisinin gelişmemiş olması düşünülemez. Olası küresel ve iç kaynaklı ekonomik krizlerden en fazla etkilenen, imalat sanayisinin teknolojik düzeyi geri ve gelişmemiş ülkeler ile finansal sektörün gizemine kapılıp sıcak para ve dış borçlarla ekonomilerini fonlamaya çalışan ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerdir. Finansal sektöre dayalı ekonomilerin krizlerden en fazla etkilenen ülkeler oldukları, borsa endeks değerlerinin sert bir şekilde iniş çıkışlar gösterdiği, bu durumun da yatırımcıların orta ve uzun dönemde karamsarlıklarını artırarak, çekingen davranıp yatırım yapma güdülerini frenlemektedir. Böyle bir durumda ekonomi açısından ülkesel ve küresel ölçekte büyümeye ümitle bakılamaz. Ekonomilerin tek kurtuluş reçetesi, kaliteli ve uygun maliyetle üretip, küresel arenada satmaktan geçer.
Soru: Plasman, yatırım ile aynı anlama gelir mi? Neden?...
Sözün Gözü: Söz herkesin ağzından, karakter ise kalbinden çıkar.