Uzağı gör ve yakında yaşa… Bir atasözü üzerinden deneme yazısı gerçekleştirmeden önce şunu söylemekte fayda var. Her milletin kendine göre yaşanmışlığı üzerinden bir atasözünün önsözünden gelecek nesillere söylediği sözlerin tesirinde geleceği yaşadığı, gerçeği her daim edebiyatın ve yaşanılan coğrafyanın içerisinde şekillenmiştir. Ve üzerine düşünme sürecini işletme ve birkaç not almayla başlayan süreç, bir yazıya dönüştü.
Uzağı gör ve yakında yaşa…
Geleceği kestirebilmek her coğrafya da mümkün olabilmiş bir durum değil elbette… Her coğrafyanın kendi içinde söylemleri geleceği kestirebilmek kadar cüretkâr bir ifadeye evrilmiş gözükmemekte… Bir umut ve bir gelecek hayali, beynin katmanlarında yer edinir. Fakat gerçekle örtüştüğü gün realite, başını ayaklarına doğru bakmaya yöneltir. Ve dersin ki sağlam basmayı ya da sağlam yürümeyi şiar edinme ile ilk deprem bölgesi olan beynin falanca yapısında yıkıntıyı yaşarsın. Demek elbette karamsarlığa sürüklemesin. Sadece bir realite bu… Ütopyadan uzak…
Bu atasözünün masumiyeti sonrasında yer edinen bir ifade ile ütopyanın bütün verilerini ortadan kaldırmış gibi gözükmektedir. Ütopya ifadesi ile hayal kavramının yakından uzağa ilişkisi söz konusu elbette burada… Durumu dramatize etmek için, gerçekleşmesi imkânsız olan ile bir imgelemenin ya da düşlemenin gelecekte yani uzakta karşılığı ne kadar olmalı diye sormak gerekecek mi? Şayet gerekecekse uzağı görmek kadar yakında yaşamak, en azından bulunduğun çağın realitesine bilmeme gafletinden uzaklaştıracaktır.
Hayal kurmanın geleceği şekillendirebilme gerçeği, platonik bir yapının varlığıyla iç içe olma durumu realiteden uzak olduğu kadar realitenin de ta kendisi olduğunu söylememekte yanlış olur. Şöyleki her fırsatta dediğim gibi insan yaratılış olarak hayal kurma programına sahip bir canlı… Yani burada realite otomatik olarak kendi içinde bir tasnife tabi oldu. Bir insanın şahsi realitesi ya da doğanın realitesi gibi… Tabi bu artırılabilir.
Burada şunu da diyebilir miyiz?
Yakında yaşamak şimdiden geleceği bir keşfe tabi tutmak, bir geniş görüşlülük meselesi olsa gerek… Tabi burada bilgi dağarcının işlevsel yönü görgünün kendi içinde evrilişi bir sözün saygıya olan mahiyetini zenginleştirecektir. Yoksa sadece söyledi ve bitti kalıbından başka bir anlam ifade etmeyecektir. Bu da mevzunun üstünde durma gerekliliğini bir önceki cümleden uzaklaştıracaktır.
Uzağı görmek için dürbün kullanımının gerekliliği yani bir optik aletin varlığının, insanın kendi yetişmişliği üzerinden yürüyecek olursak, kişisel gelişim elbette önemli demek; kıymet takdirini artıracaktır. Yoksa konu bir talih meselesi olmaktan öteye geçmeyecek gibi gözükmektedir. Ve şanslıydı; ifadesine mazhar olma durumuna nail olunacak olması da haksızlığın ilk bulgusu olacağını bilip üzülmekle sonuçlanacaktır.
Sonuç olarak; yakında yaşamak ve uzağı görmek için var olmakta ayrı bir değer yargısına sahip… İnsanın var olması ve en büyük realitesinin detayları ve bunu alt başlık şeklinde sıralayacak olursak karşımıza yine umutları ve beklentileri bizi karşılayacak gibi durmakta…
Sonuçta dünya baştan sona bir belgesel… İzle ve gör.
Ve başladığımız yere dönelim… O da şu olsa gerek: ”Uzağı gör ve yakında yaşa.”
Sağlıcakla…