Rasûlullah (sav), Medine’ye hicret edince yaptığı ilk işlerden birisi de, tarihte ilk yazılı anayasa olarak kabul edilen, Ensar-Muhacir ve yahudiler arasında yaptığı “Medine Sözleşmesi”dir. O zaman Medine’de Benî Kaynuka, Benî Nadir ve Benî Kureyza olmak üzere üç büyük yahudi kabilesi vardı. İlk ihanet eden, Benî Kaynuka yahudileri oldu.
Hâlbuki yahudiler, Arap müşriklere; “Son peygamber yakında gelecek. Biz onunla beraber olup sizlere galip geleceğiz” diyorlardı. Fakat sözlerinde durma gibi bir alışkanlıkları olmayan, döneklikte dünyada eşi benzeri bulunmayan, haset ve kinlerinin tutsağı olan bu fesat ve fitne sürüsünün en iyi becerdiği iş ihanettir.
52 maddelik bu yazılı anayasada yahudiler, dinlerinde serbest ve kendi şeri hukuklarını kendi aralarında uygulama özgürlüğüne sahipti. Henüz günümüz modern dünya devletlerinin erişemediği, çok hukuklu bir sistem kurulmuştu. Medine Sözleşmesinin 9 ve 10’uncu maddeleri şöyledir: “Avf oğulları Yahudileri, Müminlerle birlikte bir topluluk teşkil edecekler. Yahudiler kendi dinlerinde, Müslümanlar da kendi dinlerinde kalacaklardır. Savaş halinde, yahudilerin masrafları kendilerine, Müslümanların masrafları da kendilerine ait olacaktır. Şüphesiz ki bu belge sahiplerine harp açanlara karşı, onlar kendi aralarında yardımlaşacaklardır.”
Medine Site devleti, varlığını bu minval üzere devam ettirirken, Müslümanların Bedirdeki kazandıkları zafer, yahudilerin Müslümanlara karşı haset ve kinlerini harekete geçirmiştir. Hatta Medine yahudilerinden biri olan Mâlik bin Sayf’ın Bedir dönüşünde, bir kısım Müslümana: “Savaşmayı bilmeyen bir Kureyş topluluğu ile karşılaşmanız sizi aldatmasın. Şayet biz, sizin aleyhinize aldığımız kararı uygulama alanına koysak, bizimle savaşmaya gücünüz yetmez” demiştir. “Ya Musa! Sen ve Rabbin gidin savaşın, biz burada oturacağız.” (5/Maide:24) diyenlerin torunlarının sahte kabadayılıklarına bakar mısınız?
Müslümanlar farklı inanç grupları ile birlikte yaşama kültürüne ve bu konudaki anlaşma maddelerine bağlı insanlardır. Tarihte Müslümanlarla yapılan anlaşmaları bozanlar, hep karşı taraf olmuştur. Eğer yahudiler, Müslümanlarla kendi aralarında bulunan anlaşma ve sözleşmelere saygı gösterselerdi, elbette Müslümanlardan onlara bir kötülük gelmez, onları evlerinde ve yurtlarında rahatsız edecek bir kimse de çıkmazdı. Ancak onlar, şerre rıza gösterdiler. Böylece de şer, dönüp dolaştı kendi başlarına geldi.
Benî Kaynuka olayı şöyle olmuştur: Bir Müslüman Arap kadını bazı şeyler satmak üzere, Kaynuka oğulları pazarına gidip, satacağını sattıktan sonra, bir kuyumcunun dükkânına oturmuştu. Orada bulunan yahudiler, kadının yüzünü açmak istedilerse de, kadın buna diretti. Kuyumcu, kadıncağızın elbisesinin arka eteğini sırtına iliştirdi. Kadın ayağa kalkınca edep yeri göründü. Yahudiler gülüşmeye başladılar. Kadın feryat etti. O sırada oralarda bulunan Müslümanlardan birisi, Yahudi kuyumcunun üzerine atılıp, onu öldürdü. Yahudiler de toplanıp Müslümanı öldürdüler. Öldürülen Müslümanın ailesi de, yahudilere karşı, Müslümanlardan imdat istedi. Müslümanlar yahudilere karşı öfkelendiler. Bu yüzden Kaynuka oğulları yahudileriyle Müslümanlar arasında husumet başladı. Böylece Rasûlullah ile aralarında bulunan anlaşmayı bozan yahudilerin ilki bunlar oldu.
Bunun üzerine, Rasûlullah (sav), Kaynuka oğullarını bir müddet kuşatma altında tuttu. Sonunda Rasûlullah’ın kararına boyun eğdiler. O sırada münafıkların reisi Abdullah bin Ubey bin Selûl, Rasûlullah’a başvurarak: “Ya Muhammed! Benim müttefiklerime ve dostlarıma iyilikte bulun!” dedi. Peygamberimiz ona önce yüz vermedi. Sonra ısrarını sürdürünce; “Onları sana bağışladım. Onlara, Medine'den çıkmalarını ve civarında bile kalmamalarını söyle!” diye buyurdu. Bunun üzerine yahudiler çıkıp, Şam’a gittiler. Çoğunluğu orada helak oldu. (Bak: Bûtî, Fıkhu’s Sîre, s.237 vd.)
Abdullah bin Ubey gibi, Ubâde bin Sâmit de bu yahudiler ile müttefik idi. Hemen Rasûlullah’a koşup: “Ya Rasûlallah! Ben, Allah'ı, Peygamberini ve Mü’minleri dost edindim, şu kâfirlerin ittifakından ve dostluğundan uzaklaştım” dedi.
Abdullah bin Ubey bin Selûl ile Ubâde bin Sâmit hakkında aşağıdaki ayetler indi:
“Ey iman edenler! Yahudileri de, Hristiyanları da kendinize dost edinmeyiniz! Onlar ancak birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse, o onlardan olur. Şüphe yok ki Allah, o zalimler güruhunu doğru yola çıkarmaz.” (5/Maide:51)
“Yüreklerinde hastalık bulunan kimselerin (devrin aleyhimize dönmesinden ve başımıza bir felâket gelmesinden korkuyoruz!) diyerek, onların arasında (yardakçılık edip) konuştuklarını görürsün. Umulur ki, Allah yakında o fethi veya kendi tarafından bir emri ihsan ediverir de, onlar yüreklerinde gizledikleri şeye pişman olurlar.” (5/Maide:52)
Görüldüğü gibi yahudiler, Müslümanlara karşı her zaman, münafıkları ve münafık tiynetlileri yanlarına alarak iş yürütmüşlerdir. Şimdi bizim yerli münafıklara bakın, değişen bir şey yoktur. Filistinlilerin toprak satma yalanlarına sığınarak yahudi güzellemeleri yapıp israile destek vermekte bir sakınca görmüyorlar. Hem de HAMAS’ın, Filistin’in PKK’sı olduğu alçaklığını söyleyerek… Bunlara merhum şair Abdürrahim Karakoç’un dediğini diyelim: “Tükürsem yüzlerine kirlenir tükrük. Kurşun sıksam eğer, tüfek tiksinir.”