Kıymetli kardeşlerim bu hafta sizlerle islamda müslümanların yaratılış amacı olan ibadet ehli olabilmek konusuna değineceğiz insaAllah.Kıymetli kardeşlerim bildigimiz gibi Ramazan-ı Şerif tüm müslüman alemi için çok önemli ve kıymetlidir.Bir cok müslüman bu aya hürmet eder daha fazla ibadet eder.Her gün camilerimiz dolar taşar mukabeleler okunur ama malesef Ramazan-ı Seriften sonra bu güzel ibadetler rafa kalkar.Tabikide bazı kardeşlerimiz ibadetlerine kaldığı yerden devam eder.Rabbim bizleri bu ibadetlere devam etmeyi hepimize nasib etsin insaAllah.Ramazan tam bir temizlenme ve arınma ayıdır.Şimdi bir bakalım ibadet nedir? Ne için yapılır?
Sözlükte “boyun eğme, alçak gönüllülük, itaat, kulluk, tapma, tapınma” anlamlarına gelen ibâdet dinî bir terim olarak insanın Allah’a saygı, sevgi ve itaatini göstermek, O’nun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle ortaya koyduğu belirli tutum ve gerçekleştirdiği davranışlar için kullanıldığı gibi daha genel olarak aynı mahiyetteki düşünüş, duyuş ve sözleri de ifade eder; ancak kelimenin dinî içerikli belli ve düzenli davranış biçimleri için kullanımı daha yaygındır.
Allah’a olan sevgi, saygı ve bağlılığımızı göstermemizin en önemli yolu, koşulsuz iman ve yalnız O’na ibadet etmektir. İbadetler, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla itaat bilinciyle yerine getirilen fiillerdir. Şekil anlamında basit görünse de ibadetler, Allah’ın buyrukları olduğu için çok daha öte bir boyuta işaret eder. Nitekim ayet-i kerimede “Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Sen’den yardım dileriz” buyrulmuş; ibadetin, yalnızca Allah Teâlâ’nın hakkı olduğu ifade edilmiştir. Peygamberimiz ise “Allah’ın en sevdiği ibadet, kişinin az da olsa devamlı yaptığı ibadettir” hadisi ile ibadetlerde devamlılığın sağlanmasını öğütlemiştir.İbadet sayesinde insan Allah ile iletişim kurar. Ona yönelir, şükür bilinci gelişir, en önemlisi de kulluk görevini yerine getirir. Bu görevin yerine getirilememesi demektir ki İslam dini bunu asla kabul etmez. İbadetsizlik imansızlığı da beraberinde getirir. İbadet imanı koruyan bir kalkan gibidir. Ayrıca Allah yarattığı varlıkları sadece ibadet etsinler diye yaratmıştır. Ayette de bu şu şekilde belirtilmiştir. “Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” (Zariyat Suresi 56. Ayet)
Bir hadisi şerifte şöyle buyuruluyor Ebû Hüreyre (r.a.) der ki: Resûlullah şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: «Her kim benim bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona harb ilân ederim. Kulum kendisine farz kıldığım amellerden daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum bana, (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdetâ) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse, onu mutlakaveririm; bana sığınırsa, onu korurum. Ben, yapacağım herhangi bir şeyde, mü’min kulumun rûhunu kabzetmekteki tereddüdüm kadar hiçbir hususta tereddüd etmedim:[1] (Zira) o, ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem.” (Buhârî, Rikâk, 38. Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Fiten, 16; Ahmed, VI, 256; İbn-i Hibbân, Sahîh, II, 58/347)
Nâfile ibadetler, zorlama olmadan ve insanı bıktırmadan yapılmalıdır. Allah’a kulluğun ve O’na ibadetin bir sınırı ve sonu yoktur. İnsan îtidalden uzaklaşırsa ibadet etmekten bitkin düşer ve bıkkınlık hâli hâsıl olur. Fakat Allah Teâlâ’ya ne kadar ibadet edilse azdır ve O, kuluna ecir vermekten bıkıp usanmadığı gibi, mülkünden de bir şey eksilmez.
İnsanın güç ve kudretinin sınırlı olduğu bir hakikattir. Bu güç, bitip tükenmeden en güzel şekilde kullanılmalıdır. Rabbimiz, kullarına güçlerinin yetmediği şeylerden sorumlu tutulmamak için dua etmeyi öğreterek, insanın yapamayacağı şeylerin altına girmemesi gerektiğine işaret etmiş ve bizleri “orta ümmet” diye vasıflandırmıştır. Efendimiz de, ümmetine ağır gelip devamettiremeyecekleri endişesiyle, bazı ibadet ve davranışları sürekli yapmaktan çekinmiş, bizleri devamlı yapabileceğimiz kolay amellere teşvik etmiştir. Rabbim ibadetlerimizi kabul etsin inşallah.