Derslerimde öğrencilerime tasavuufun hem özü ve hem zirvesi olarak anlattığım "ihsân" veya "müşâhede" kavramlarını izâh ederken bunların en güzel ifâdesinin ramazan günlerindeki orucumuz olduğunu söylerim hep: Allahʼı görüyor gibi olmak. Sen Onu görmüyorsan da O nun seni gördüğünü biliyor ve kendini yasaklardan uzak tutuyorsun, orucunu bozacak bir şey yapmaktan titizce kaçınıyorsun. İşte bu peygamberimizin tarif ettiği "ihsân"dır; tasavvuf kitaplarında geçen müşâhededir, kalp gözüyle görmedir.
"İhsân" kelimesi, meşhur Cbril hadîsinde açıkça tarif edilmektedir. Hadîsin, Buhârîve Müslimʼde geçen hâli şöyledir: "Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir ki bir gün Rasûlullah insanlar içinde oturuyordu. O’na bir zât geldi ve: ‘İmân nedir?’ dedi. O: ‘Allah’a, meleklerine, O’nunla karşılaşacağına, rasullerine inanman. Ve bir de yeniden dirilmeye inanmandır’ dediler. Sonra o zat: ‘İslâm nedir?’ diye sordu. Hz. Peygamber: ‘Allah’a ibâdet etmen ve O’na hiçbir şekilde ortak koşmaman, namâzı dosdoğru kılman, zekâtını edâ etmen ve ramazan orucunu tutmandır’ buyurdular. O zat tekrar sordu: ‘Peki ihsân nedir?’ Rasûlullah: ‘İhsân, Allah’a, O’nu görüyormuşçasına ibâdet etmendir; sen O’nu görmüyorsan da O seni görür’ buyurdular. O zat: ‘Kıyâmet ne zamandır?’ diye sordular. Rasûlullah: ‘Burada kendisine sorulan kişi sorandan daha bilgili değildir. . Ama kıyâmetin şartlarını söyleyebilirim. (. . . .)” . (Meşhur Cibrîl Hadîsi). Buhârî, İman, 37/Tefsîru Sure 31, 2; Müslim, İman, 1, 5; Ebu Dâvud, Sünne, 16; Tirmizî, İman, 5, 6;. . . vs. .) Hadîsin, “İhsân, Allah’tan, O’nu görüyormuşçasına haşyet duymandır” varyantı da vardır. Bkz. Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I, 193) . Hadîsin bazı varyantlarına göre, bu muhâvereden sahabe epey şaşırmıştı. Çünkü hem soruyor, hem de tasdîk ediyordu. Yani sanki soran değil de imtihan eden gibiydi. Bunun üzerine Hz. Peygamber , "Gelen Cibril idi. İnsanlara dinlerini öğretiyordu." Diye açıklama yapma gereğini duymuştu.
İnsanlar, "her zaman" demiyorum; "ekser hallerinde" bu hali yaşayabilseler, büyük kötülük ve günahlar da olmayacaktır. Çünkü insan, başka bir hadiste de işaret edildiği üzere, mesela, mü'minken içki içmez; mü'minken hırsızlık etmez; mü'minken zina etmez. Çünkü mü'min olan, Allah'ı görüyor gibidir, ihsan sahibidir ve bu haliyle günah işleyemez. Bu durumda, Kur'an-ı Kerîm'de geçen "Allah muhsinleri sever" formatındaki âyetleri (Bakara, 195, Ali İmran, 148, Mâide, 13, vb…) de, "Allah, iyilik yapanları/iyi olanları sever" diye değil "Allah, ihsan derecesine sahip olanları sever" diye yorumlamak gerekmez mi? Çünkü gerçek iyilik, başka bir şey için değil, sadece ve sadece Onun için, yâni, "O/Allah görüyor ve biliyor" diye düşünüldüğü için yapılan iyiliktir.