Ömrü olana geldi bir Ramazan daha. İyiliklerin katlanıp çoğaldığı ekstra puanların verildiği, açlığın ve tokluğun, varlığın ve yokluğun imtihana tabi tutulduğu bereketli ay… Müslümanlar için rahmet ve bereket iklimi. Gündüzü oruç; kazanç, iftarı beklemek, sahura kalkmak, fakire fukaraya dağıtmak kazanç, eş dost gözetmek kazanç, Kadir gecesi ayrı bir kazanç… Nereden bakarsan bak iyilikler heybesi için kazanç.
Nasibi olan bu kazanç ayından kârlı çıkacak ve herkes nasibine düşeni alacak. Nasıl ve neyi kazanacağın sana bağlı, ne kadar olduğu takdir…
Kitabın ortasından devam edelim; Ramazan ayı kazanç ayı deyip raftaki ürünün fiyatını arttırmak hangi kazanç şekline giriyor? Garip ve çetrefilli bir durum değil midir şu cümle; “Abi Ramazan geliyor, zamlanacak bak!” Ne demek yani, Müslümanlar Ramazan ayı münasebetiyle bereketini umarak alışverişi arttırır bu da tam zamanı fırsatı kaçırmayalım demek midir?
“Fırsatı kaçırmayalım, şu ay ne kazanırsak kâr” yaklaşımı ne tür bir kazanç şekline giriyor. Daha ötesi neredeyse tüm Müslümanlar bu duruma nasıl hazır ve alışmış görünüyorlar?
Şimdinin söz sahipleri “hep kazan, daha çok kazan” kandırmacası ile yürütüyor sistemi. Bundan daha vahimi var Azizim; “Kazan da nasıl kazanırsan kazan.” Her yol mubah, doldur keseni anlayışı esasen “harcamak” üzerine kurulu düzenin ayaklarından biri.
Ramazan ayı tasarruf etmenin, yetinmenin, azla kifayete ermenin tecrübelerini yaşatır. Sabretmenin kıymetini hatırlatırken, olası bir yokluk, kıtlık, darlık zamanlarına atıfta bulunur. Şimdilerde tasarruf et deyince yüksek perdeden itirazlar ve yakınmalar geliyor. Kimse konforundan, rahatından ödün vermek istemiyor. Kurduğu düzenin bozulmasını, edindiği keyif ortamlarının dağılmasına razı gelmiyor. Belki de bunun için daha çok kazanmanın fırsatlarını kaçırmıyor. “Hakkaniyet” bilerek ya da bilmeyerek göz ardı ediliyor.
Kimsenin yaşam şekline karışıldığı filan yok tamam da o birilerinin birikimleri katlayacak, büyümeye devam edecek diye ve kimisinin konforu yerinde olacak derken gerçek manada ihtiyacı olan muhtaç ve fakirleri gözden kaçırmış oluyoruz. Kimsenin de ne kazandığını sorgulama makamında değiliz diğer yandan iki lira da kazançtır üç lira da kazançtır. Tamam zarar etme de fırsatçılık yapıp ateşe körükle yaklaşmış olma.
Sahi Ramazan stokçuluğu ya da zammı nedir? Ramazan hazırlığı denildiğinde birileri bu ay için ne tür niyetler besliyor? Paylaşmanın ve yardımlaşmanın zirve yapması gereken bir aysa eğer tam tersi olmalı değil mi?
Geçtiğimiz şu birkaç yıl ve özellikle bu Ramazan olağandışı bir süreçten geçtiğimiz kesin. İşin politik boyutundan bağımsız olarak, tam da böyle zamanlarda “zorlaştırmamak, kolaylaştırmak” ilkesi daha mühim ve elzem değil mi?