Bir kez daha mübarek Ramazan ayına kavuştuk. Rabbimize ne kadar şükür etsek azdır. Modern diye tabir edilen zamanlarda Ramazan’ın hakkını vermek her geçen yıl zorlaşıyor. Dünyanın telaşesi bitmiyor. İşin gücün koşturması arasında gün biterken, iftardan sonra oturduğumuz yere yığılıp kalıyoruz…
Kendi koşturmamız kendimize yeterken bir de ülke gündemiyle uğraşıyoruz. Artık ha deyince kaç kişiden oluştuğunu hatırlayamadığımız masa dağıldı, yok birleşti. Falanca parti filanca ittifaka katıldı, yok çıktı, yok yok geri katıldı(!) Canı sıkılan milletvekili aday adayı oldu, yetmedi Cumhurbaşkanlığı adaylığı da oyuna döndü. Bizim yapmamız gereken şey seçim saçmalıklarını bir kenara bırakıp Ramazan ayıyla pazarlıksız, çıkarsız bir ittifak oluşturmak. Başarması çok zor, her taraftan üzerimize geliyorlar ama başarabilirsek mükâfatı fazla. Biz hele niyetlenip yola bir çıkalım, bakalım yolun sonunda nereye varacağız.
Ramazan ayında dünya ile olan takip mesafemizi korumalı, hatta ne kadar artırabiliyorsak o kadar artırmalıyız. Dünyanın yalanlığı lafta kalmamalı. Elbette ülke kritik bir süreçten geçerken odamıza kapanıp, sadece kendimize odaklanmayalım. Lakin sadece üzerimize vazife olanla ilgilenelim. Özellikle sosyal medyadaki yalanla dolanla, kayıkçı kavgalarıyla, boş muhabbetle vaktimizi öldürmeyelim. Twitter’da safları sık tutmanın bize çok fazla bir faydası yok. Oradaki algı operasyonlarıyla, yalan gündemlerle İletişim Başkanlığı başta olmak üzere diğer yetkili makamlar ilgilenmeliler, çünkü görevleri bu. Kimsenin buradaki çamuru üzerimize sıçratmaya hakkı yok. Yetkililerimizin de üzerimizin temiz kalması için üzerlerine düşeni yapmaları gerekiyor.
Adı sanal olan dünyaya daha fazla ilgi gösterip, oradan poz kesince her şeyin hallolacağını sananlar elbette bizi anlayamayacaklar. Hatta geri kafalı falan da bulacaklar ama önemli değil. Dünyanın gerçekleri yüzlerine vurunca akılları başlarına bir ihtimal gelebilir. Sanal dünyanın yanında ahirete göre yalan dünya dediğimiz yeri bile gerçek kabul ediyoruz. Bu durum bile sosyal medyanın ne kadar boş, beleş bir yer olduğunu görmek isteyene gösterir. Geçtiğimiz günlerde Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehit olmasının yıl dönümüydü. Sosyal medyada, haberlerde onunla ilgili binlerce paylaşım yapıldı. Arkadaşlarıyla, yakınlarıyla konuşuldu. Arkasından bir tane bile kötü konuşan yoktu. Bu kadar sevgiyi emin olun sağlığında da görüyordu. Milletimiz onu sevdiği kadar destekleseydi açık ara iktidar olması gerekirdi.
Fakat kimseye eyvallahı, dilinin de kemiği yoktu. Poz kesmezdi. Her şeyi herkese dümdüz, olduğu gibi söylüyordu. Hâl böyle olunca da siyaset köyünün delisi muamelesi gördü, ermişliği fark edilmedi, daha doğrusu gösterilmek istenmedi. Çok şükür sağlığında kendisini, partisini desteklediğim için bir pişmanlığım yok. 2007 seçiminde Büyük Birlik Partisi bağımsız adaylarla seçime katılmıştı. Konya’da gösterilen bağımsız adaya oy veren birkaç bin kişiden birisi de bendim. Şimdi siyaset dünyamızın içine düştüğü durumu görünce ne demek istediğim anlaşılacaktır. Kendi hayatımızda, aile çevremizde görsek karşı çıkacağımız saçmalıklara siyaset sahnesinde şahit olunca sesimizi çıkarmıyoruz. Doğal kabul edip, siyasetin tabiatında bu tarz çarpıklıkların olduğunu söyleyerek kendimizi avutuyoruz. Çünkü siyaset dünyamızda olumlu örnek diyebileceklerimizin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Osman Yüksel Serdengeçti, Erbakan hoca, Muhsin Yazıcıoğlu, belki bu isimlerin yanına ilave edilebilecek birkaç kişi daha o kadar yani.
Ramazan ayında siyaset konuşmayalım derken söz dön dolaş oraya geldi. İbretlik zamanlardan geçiyoruz. Son üç, dört yılımızda olmaz denilen birçok şey başımıza geldi. Salgın hastalıklarla, doğal afetlerle, kuraklıkla imtihan oluyoruz. Bir şeylerin farkına varmak için sadece kıyametin kopmadığı kaldı. Aklımızı başımıza devşirip kendimize gelmeliyiz. Bunun için de Ramazan ayından daha güzel bir vesile olmaz. Siyasete bakış açımızda günü birlik çıkar ya da üzüntülerle olmamalı. Biz ülkenin yarınlarını düşünüyoruz o yüzden kafamız çok net.