Müslümanlarca sabır, ibadet, rahmet, mağfiret ve bereket ayı olarak kabul edilen Ramazan'ı Şerife kavuşmuş bulunuyoruz. Pandemi döneminde buruk geçen iki Ramazan'dan sonra bu yıl teravih namazlarının tıpkı pandemi öncesinde olduğu gibi camilerde cemaat ile kılınıyor olması Mü'min gönüllerde ayrı bir heyecana ve sevince sebep oldu.
Ramazan, kelime anlamıyla "günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması, kızgın yerde yalın ayak yürümek ve ayakların yanması" manasındaki "ramad" mastarından veya "yaz sonunda ve güz mevsiminin başlarında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur" anlamındaki "ramadi" kelimesinden diğer bir görüşe göre ise "kılıcı veya ok demirini inceltip keskinleştirmek için iki yalçıntaş arasına koyup dövmek" anlamındaki "ramd" mastarından türediği ileri sürülmüştür.
Ramazan, terim manası itibariyle ise Mü'min'in iradesine sahip çıkması, iradesini terbiye etmesi ve kendisine normal zamanlarda mübah olan yeme, içme ve eşiyle birlikte olma gibi davranışları bile yasaklaması gereken bir irade terbiyesi, nefis tezkiyesi mevsimidir. İslamın beş temel esasından birisi olan Oruç ibadetinin vakti ve Kur'an-ı Kerim'in indirilmeye başlandığı aydır. İçerisinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini barındıran bir zaman dilimidir.
Ramazan, tıpkı güneş'in yeryüzünü yakıp kavurduğu gibi Müslümanların günahlarını, hatalarını, sekülerleşme temayüllerini yakıp kavuran bir dönem olmalıdır. Ramazan, yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur misali Müslümanları, dünyalık işlerin kaosundan, gürültüsünden, menfaat ilişkilerinden, riyadan temizleyen, arındıran, sükûnete kavuşturan bir dönem olmalıdır. Ramazan, Müslümanları, İslam davasını yaşama ve yaşatma noktasında inceltip, keskinleştiren, mücahede ve mücadele kararlılığını artıran manevi bir öğretmen, bir eğitim süreci, bir mevsim olmalıdır. Şayet Ramazan Müslümanların manevi dünyasında bunları temin edebiliyorsa, iradesine sahip çıkmayı, eline, diline, beline sahip çıkmayı öğretebiliyorsa, nefsiyle nasıl baş edeceğini, bu bir aylık süreçte -imsaktan iftara- mübah olan davranışlara bile kendisini kapattığı gibi hayatının bütününde de haram olan davranışlara kendisini kapatıyor ve uzaklaştırabiliyorsa o zaman Ramazan, Müslümanlara gelmiş demektir.
Ancak; Ramazan denildiği zaman bunu sadece folklorik bir zaman dilimi gibi algılayıp, Ramazan Pidesi, Ramazan Eğlencesi, Ramazan Davulcusundan başka bir anlam ifade etmiyorsa o zaman Ramazan Müslümanlara gelmemiş demektir. Özellikle son dönemlerde Ramazan'ın, tüm ülke genelindeki bir yemek yarışması festivali, sadece mideye hitap eden tüketim festivali gibi değerlendirildiğini, bu derekeye indirgendiğini görüyoruz. Sosyal medyada veya kökleri dışarıda yerli ve milli olmayan görsel ve yazılı basında sanki Ramazan'ın insanları gerginliğe, sinire, kabalığa, sertliğe sevk eden bunlara sebep olan bir dönemmiş gibi anlatıldığını vurgulandığını görüyoruz. Yani Ramazan olması gerektiği gibi değil ifrat ve tefritlerle bilinç altına yükleniyor. Sürekli olarak Ramazan sofralarının zenginliği iftar sofralarının israf sofrası gibi reklam edildiğini görüyoruz. Olumsuz istisnai örneklerin sanki genele şamil gibi gösterildiğine şahit oluyoruz. Bu durum, Ramazan'ın ruhunu yakalamaya engel oluyor. Ramazan'ın sağlaması gereken değişimden uzaklaşılmasına sebep oluyor. Ramazan kapitalist dünya tarafınfansekülerleştirilirke Müslümanlar ister istemez farkına varmadan bu sekülerleştirmenin figüranı oluyor.
Ramazan Hazırlığı ifadesi, Ramazan öncesi bir takım gıda maddelerini stoklamak gibi anlaşılıyor. İftar Sofraları, Amerika menşe'li, Yahudi sermayeli gazlı içeceklerin başrol oynadığı, tevazudan, sadelikten, mahviyetten uzak sofralara dönüştürülmüş durumda... Oruç denildiğinde sadece açlık, susuzluk, halsizlik gibi oruç tutmanın fizyolojik neticeleri gündeme getiriliyor. Mukabele denildiğinde sadece güzel sesli hafızların icra ettiği bir sanat gibi anlaşılıyor. Sadaka-i Fıtır dediğimizde sanki verenin vermeye ihtiyacı yokta alacak durumundaki kişilerin ihtiyacını karşılamak gibi değerlendiriliyor. Sadaka-i Fıtır'dan kasıt Müslüman'ın verebilme hasletine sahip olmasıdır. Teravih dediğimizde mânen bir rahatlama değil de en hızlı kıldıran hocayı ya da sesi okuyuşu makamı en güzel imamın kim olduğunu yarıştırmak anlaşılır oldu.
Seküler bir ramazan anlayışı Ramazan'ı, rahmet, mağfiret ve bereket ikllimi olmaktan çıkarıyor. Ramazan'dan kastın sabrı, tahammülü, irade ve nefis terbiyesini öğrenmek olduğunu, sırf Allah rızası için sair zamanlarda mübah olan fiillerden kendimizi uzaklaştırmak olduğunu, Ramazan'ın insanı mükerremleştiren, manevi bir ikram olduğu unutuluyor.
Ramazan, yılbaşı/noel, Sevgililer Günü, Kadınlar Günü, Kediler Günü veya herhanfi bir festival vb. kapitalizmin kendine pazar bulduğu bir zaman dilimi değildir. Ramazan bize kulluğu, acziyeti, faniliği, imtihanı hatırlatan bir zaman dilimi olmalıdır. Mukabele, Kur'an'ı birbirimize arz etmeden önce, kendimizi Kur'an'a arz etme yada Kur'an'ı hayatımıza talep etme olmalıdır. Oruç, bizi tutmalı, oruç tutmaktan kasıt, günahlardan deşarj olup maneviyatla şarj olmaktır. Teravih, iftar sofrasında yediklerimizi hazmetme egzersizi olarak görülmemeli, manevi huzurun, dinginliğin, sükûnetin, ferahlamanın ifadesi olmalıdır. Kadir gecesinden maksat, 354 gün seküler, kapitalist, konformist bir hayat yaşadıktan sonra cenneti kazanma beklentisi ve ucuzculuğu olmamalı; bir yıllık emeğin hasılatının alınacağı, fani hayatta baki alemi kazandıran, ömür içinde ömürler yaşatan ve af ve bağışlanmanın taçlanacağı bir ödül gecesi, bir ödül merasimidir. Ramazan'ı sekülerleştirmeden, ruhundan koparmadan, folklorik bir festivale döndürmeden yaşadığımız ve yaşattığımız, gelecek nesillere aktarabildiğimiz müddetçe Ramazan, bizim için rahmet, mağfiret ve günahlardan kurtuluştur. Oruç kalkandır. Ancak, Ramazan'ı sekülerleştirirsek bir ayın sonunda açlık ve susuzluktan başka bir şey kalmaz. İlgilisine not: Oruç bir diyet değil, niyettir...