Ramazan ayı ruhumuzu ve bedenimizi arındırdığımız bir ay. Oruç tutmak sadece bedenimizi aç bırakmaktan ibaret olmadığı gibi, bunun yanında zihnimizi de dinlendirdiğimiz, aile bağlarımızı güçlendiren bir ibadettir. Fakat özellikle bu ayda yaşadığımız uykusuzluk, açlık ve susuzluk gün içersinde stres seviyemizi arttırabilir ve çok çabuk öfkelenebiliriz.
Beynimizin birinci görevi bizi hayatta tutmaktır. Bu yüzden açlık duygusu çoğu insanda iç dünyayı derinden etkiler. Uzun açlıklar birçok derin duyguları ateşleyici etki gösterir, duygularımızı kontrol edemez noktaya gelebiliriz. Uzun süreli açlıklarda kendimizi mutsuz, huzursuz ve öfkeli hissedebiliriz. Özellikle ilk günler bu duyguları daha yoğun hissetmek mümkündür.
Peki bu stresin önüne geçmek mümkün değil mi?
Elbette mümkün, öncelikle tabi ki ramazan ayında beslenme düzenin tekrardan düzenlenmesi gerekmektedir. İftar ve sahurda tıka basa yemek ya da sahur yapmadan oruç tutmak kendimizi gün içerisinde daha fazla huzursuz hissetmemize neden olur. Bu ayda dengeli beslenerek ruhsal sağlığımızı da koruyabiliriz.
Uyku saatlerini sahura göre tekrardan ayarlamak gün içerisinde okulda, işte, dışarıda daha dinç olmamızı sağlayabilir çünkü bedenin en temel ihtiyaçlarından biri de uykudur.
Oruç tuttuğumuz süre içerisinde sadece açlık susuzluk gibi bedensel ihtiyaçlarımıza odaklanmak gerginliğimizi artıran bir durumdur çünkü ne kadar bu ihtiyaçlarımıza yoğunlaşırsak bu ihtiyaçlarımızı giderme dürtümüz de o kadar artar.
Ve en önemlisi ‘ben oruçluyum, öfkelenebilirim’ düşüncesinden kurtulmak gerekmektedir. Ramazan ayı bireyin iç dünyasına yöneldiği, duyguları ile temas halinde olduğu ve kendisini tanımasına fırsat veren bir aydır. Bu şekildeki bakış açısı oruç ibadetini bir stres kaynağı gibi görmek yerine bir çeşit terapi yöntemi olan bir ibadete dönüştürme avantajını da yakalayabiliriz.