Türkçeye, Farsça "but" kelimesinden geçmiş olan put: "sûret, heykel, tamamen veya kısmen bir dini yapı için kurumlaşmış ibadet konusu haline getirilmiş maddi obje, Allah'tan başka ilah edinilen nesne" diye tanımlanır. Batı dillerinde putun karşılığı "idol" kelimesi ile ifade edilir. Günümüzde birçok insanın, özellikle gençlerimizin bilinçli bilinçsiz kullandıkları idol'üm falanca, futbol idolü, müzik idolü, popun idolü, gençliğin idolü gibi tanımlama ve isimlendirmeler aslında o insanların putlaştırılmasıdır.
Tarihte veya yakın tarihte insanların putlaştırdıkları varlıklar yapı itibarıyla fiziki, maddi varlıklardır. Fakat insanların bu sıradan varlıklara kutsiyet atfetmesi ve diğer insanlarında buna inanıp, yüceltip onu putlaştırması elbette ki o varlığın fiziki kıymetinden dolayı değildir. Her putun etrafında inanmayı temin etmek için yada o taş, tahta, metal veya insanı diğer varlıklardan ayırmak için uydurulmuş hikayeler vardır. Dolayısıyla insanlar onun taş, tahta yada madenden oluşan bir madde veya etten kemikten müteşekkil insan yada hayvan olduğunu bildikleri halde, onun etrafında oluşturulmuş olan hikayelere inanırlar. O hikayelerde anlatılan olağanüstülüğe taparlar. Bu psikoloji sorgulamayan, akletmeyen bütün insanlar için geçerlidir. Esasında gerek tarihte gerek günümüzde hiçbir insan, doğrudan insanların kendi eliyle yontmuş oldukları veya tabiatta doğal akışı içerisinde farklı olan maddelere veya nesnelere tapmazlar. Esas tapılan putun cismani varlığı değil yukarıda ifade ettiğimiz gibi o varlık etrafında bir takım çevrelerin, bazı kimselerin uydurmuş olduğu hikayelerdir. Özellikle bu hikayeler ne kadar metafiziki olursa ne kadar harikulâdelik barındırırsa insanların bağlanması ve o putun kutsallık kazanması o kadar etkileyici ve yaygın olmaktadır.
Hz. Adem'den itibaren gönderilmiş olan peygamberlerin tevhid mücadelesini Kur'an-ı Kerim eksenli incelediğimiz zaman ortaya şöyle bir sonuç çıkmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de putların insanların uydurduğu bir takım isimler olduğu ifade edilir. Bu isimler dönemlerde, kavimlerde farklılık gösterir. Kur'an-ı Kerim'deki putların cinsleri ifade edilir. Ensap, esnam, cibt, tağut gibi ifadeler bir anlamda putların cinslerini ifade etmek için kullanılmıştır. Bazı kavimlerin taptığı putların isimleri örnek olarak zikredilir. Nuh (AS)'ın kavminin taptığı putların isimleri Vedd, Süvâ', Yeğûs, Yeûk ve Neşr olarak zikredilmiştir. Kur'an-ı Kerim tapılan putların sadece bir taş veya insanların elleriyle şekillendirdikleri maddeler olduğunu ifade eder. İnsanları saptıran, insanları tevhid dininden farklı yere kanalize eden yada insanlara her türlü sapkınlığı, azgınlığı mübah gösteren gerçekten bu taş, ahşap, maden veya ölmüş insanlar, çürümüş cesetler midir? Tarihte yaşamış ölmüş gitmiş atalar mıdır? Yoksa bunlar etrafında, yaşayan insanların uydurmuş olduğu bir takım hikayeler midir?
Kur'an-ı Kerim'de: "Kendilerine bile hiçbir fayda veya zararı dokunmayan maddelere niçin tapıyorsunuz?" şeklindeki sorgulama aslında yapılan fiilin yanlışlığıyla beraber, o fiili yapmaya sevk eden düşüncenin, o düşünceyi besleyen hikayenin yanlışlığını ortaya koymak içindir. "Attığınız o meniye ne dersiniz? Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz? Ektiğiniz tohuma ne dersiniz? Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? İçtiğiniz suya ne dersiniz? Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz? Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?" şeklindeki sorgulamalar yine putçuluğun makulleştirilmesini sağlayan hikâyelerin yeniden düşünülmesini temin etmek içindir. "Ey insanlar! Size bir örnek verildi. Şimdi ona iyi kulak verin. Sizin Allah'tan başka taptıklarınız bir sinek dahi yaratamazlar, hepsi bunun için toplansalar bile. Eğer sinek onlardan bir şey kapsa bunu ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz, istenen de." mealindeki ayetler yine aynı şekilde o taşa, tahtaya, metallere veya çürümüş bedenlere atfedilen hikayelerin yanlışlığını hikayelerde ya da masallarda anlatıldığı şekliyle o varlıkların olağanüstü güçlerinin olmadığını vurgulamak içindir. Kur'an-ı Kerim'deki Hz. İbrahim'in putları kırması ve "Sen mi yaptın bunu ilahlarımıza ey İbrahim" sorusuna; "Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun, bakalım!" cevabı aslında o putlara tapmakta olan topluluğun putlara yüklemiş oldukları kutsiyetin yanlışlığını ve o putlar etrafında oluşturulan hikayelerin asılsız olduğunu vurgulamak içindir. Bu örnekler, tevhid mücadelesi yürüten tüm peygamberin hayatında var olan örneklerdir.
Tevhid dininin mücadelesi putlardan daha ziyade putperestlerin uydurmuş olduğu, putçuluk inancını makulleştiren hikayeler üzerine olmuştur. Kur'an-ı Kerim bütün sorgulamalarında putçuluk inancını makulleştiren, putlar etrafında oluşturulan hikayelerin yanlışlığını ortaya koyarak insanların inancını sorgulamasını istemektedir. Aynı durum kendi kavimleri tarafından putlaştırılan peygamberler için de geçerlidir. Kur'an-ı Kerim'deki bazı peygamber kıssalarının neticesinde "biz sana en doğru, en güzel kıssayı anlatıyoruz", "biz sana sözün en doğrusunu indiriyoruz" şeklindeki vurgular kavimleri tarafından ölümlerini müteakiben hikayeler oluşturularak putlaştırılan peygamberleri bu düşmüş oldukları durumdan kurtarmak ve o kavmin inancını putperestlikten alıkoymak içindir. Zira peygamberlerin putlaştırılması, Peygamberlerin hayatlarında gösterdikleri bir takımm mucizelerin inanç alanından çıkarılıp efsaneleştirlmesinden kaynaklanmaktadır. Bu, tarihte böyle olduğu gibi günümüzde de aynı şekilde bütün sıcaklığıyla devam etmektedir.
Hikayenin tanımını edebiyatçılar: "yaşanmış veya yaşanması muhtemel hadiselerin nakledilmesi, anlatılması" olarak kabaca tarif etmişlerdir. Yaşanmış bir hikaye doğrudan inancı beslemeyebilir. Çünkü yaşanmış hikayelerin olağanüstülük durumu azdır(mucizeler hariç) ve yaşanmış hikayeler tecrübe alanında olduğundan dolayı inancın konusu olmaz. Kabul veya reddin konusudur. İnancın konusu olabilmesi için ve bu inançlarını makulleştirilebilmesi için mutlaka olağanüstülük barındırması destanlaştırılması hatta ve hatta fiziki alemin ötesine geçilip metafiziki birtakım anlatımlarla yüceltilmesi gerekmektedir. Elbette makul olandan ne kadar uzaklaşılır ne kadar metafiziki yada yaşanmamış abartılı ifadelerle süslenilirse kabul veya ret alanının dışına çıkılıp, inanç alanına doğru yelken açılmış olur. Bu nokta hem tarih ilmi açısından hem akaid ve kelam ilmi açısından sıkıntılı bir bıçak sırtıdır. Mesela tarihte yaşamış, ölmüş bir insanı putlaştırmak istiyorsanız onun yaşamadığı bir takım olağanüstü hikayeler uydurup ona mâlederek anlatırsanız ya da basit sıradan işlerini abartıp bir takım kerametvâri veya mucizevâri anlatımlarla süslerseniz o insanı bir anda kahramanlaştırırmış olursunuz. Hatta anlatmış olduğunuz olağanüstülüklerin dozajına göre kahramanlıktan putlaştırmaya doğru kaymış olursunuz. Mefhûmu muhalifinden inanç ilkelerini de; makulleştirelim derken tecrübi alanın sınırları içerisine sokacak olursanız (gayba iman edilir) bu inançtan çıkıp kabul veya ret noktasına inmiş olur. Dolayısıyla metafizikî olan bir durumu fiziki alana çekmek suretiyle sıradanlaştırmış olursunuz. Onun için bu ince çizgi bıçak sırtı bir alandır. Yahudilerin, tanrıyı antropomorfolojik bir alanaindirgeyip, Yakup ile güreştirmesi, inancı aklileştirmeye çalışırlarken, hikayeyi bayağılaştırmalarından dolayı tanrının sıfatlarını inkar yoluna gitmelerine sebep olmuştur. Mefhûmu muhaliifnden de Hristiyanların, Hz İsa'nın hikayesindeki mucizelerini inancın bir gereği olarak kabullenememesinden dolayı Hz. İsa'yı tanrılaştırmışlardır. İşte burada dikkat edilmesi gereken husus, Allah ve Peygamberlerine ait olması gereken mucizelerin, sıradan varlıkların veya insanların putlaştırılması adına bu varlıklara izafe edilmesidir. Veya mefhumu muhalifinden inanç alanındaki ilah düşüncesinin, basitleştirilip sıradanlaştırılması gibi bir tehlike söz konusudur. Kur'an-ı Kerim'de verilen örneklerde dönemler, isimler, kavimler, milletler değişmiş olsa da inkar psikolojisinin ya da atalar kültüne, atalar dinine bağlılığın savunulmasının değişmediğini aynı psikoloji ile sürdürüldüğünün örneklerini görmekteyiz. Günümüzde de gerek birtakım tarihi kişiliklerin, kendi alanında farkındalık arzeden bir takım kimselerin yada bazı ideolojilerin putlaştırılmasında mantığının değişmediğini aynı şekilde devam ettiğini görmekteyiz. Putlaştırılacak olan kişi, madde veya ideoloji etrafında bir hikaye uydurulur. Hikaye metafiziki argümanlarla süslenir. Olağanüstülük yönleri vurgulanarak aktarılır. Özellikle hikayenin uyduruldu yada doğduğu dönemi takip eden yani ikinci kuşak döneminde artık hikayeler efsaneleştiği için bir inanç biçimine bir dogmaya dönüştürülmüş olur.
O zaman bizim asıl mücadelemizin maddi varlık olarak putlardan daha ziyade o varlıkları putlaştıran hikayeyi sorgulamak, hikayenin yanlışlarını ortaya koymak ve hikayenin makul olmadığını ispatlamak olması gerekmektedir. Eğer hikaye tarihi bir kişilikle ilgili ise o zaman tarih ilmini; hikayeden temizleyip gerçek, belgelere, delillere, şahitlere dayalı olarak öğrenmek ve öğretmek durumundayız. Başardığımız zaman günümüzde bazen hayretle, bazen şaşkınlıkla sorulan bir takım soruların ve hadiselerin cevabını da bulmuş oluruz. Mesela, "bir sahtekarın arkasına nasıl olur da binlerce insan daha fazla dindar olabilme adına takılıp onun müridi olurlar?" Keramet ya da çekicilik sahtekar şahısta değil, onun etrafındaki insanların onunla ilgili anlatmış olduğu hikayelerdedir. Yada uydurulan hikayelerin akıl ve vahiy süzgecinden geçirilmeden kabullenilip, inanılmasından dolayıdır.
Şahısları, maddeleri, varlıkları, yani putları hedef almak sivrisinek avlamaktır. Ama hikâyeleri hedef alırsanız bataklığı kurutma mücadelesine başlamışsınız demektir. Bugün herhangi bir ideolojiyi, tarihi veya yaşayan herhangi bir şahsı putlaştırmak düne göre çok daha basit, çok daha kolaydır. Zira iletişim imkanları dünden çok ileride ve insanlar psikolojik olarak yalana, abartılı hikayelere inanmaya dünden daha meyillidir. Günümüzde gerçek kahramanların, doğru inançların taraftar bulamaması yada hak etmediği ithamlara uğramasının sebebi hikayelerinin doğru anlatılamaması veya hikayelerini paylaşmamalarından dolayıdır. Hikaye deyip geçmeyin zira insanlar duyduğuna inanmaya daha meyillidir. Düşünmek, araştırmak, bir konunun künhüne vakıf olmak meşakkatli bir süreçtir. "Uydur inandır!" parolası bugün siyonizmin elindeki en büyük kozlarından bir tanesidir. Güçlü olmasan bile güçlü olduğuna inandırırsan, inananların önünde secde etmeye amâde şekilde beklemektedirler. Amacımız hikaye anlatmak değil hakkı ve hakikatı hakim kılmak olmalıdır. Her hikaye, hikaye değildir! Bilmem anlatabildim mi?