Son günlerde Profesörler, söylem ve eylemleriyle gündeme oturmaya başladı. Mustafa Öztürk denen dâl ve mudıl, sözüm ona Tefsir Profesörü, “Kuran Allah kelamı değil, Peygamberin sözüdür. Allah vahyi onun kalbine mana olarak indirdi. O da yeri geldikçe kendi sözleriyle dile getirdi…” hezeyanlarıyla Mekke müşriklerinin çağdaş versiyonu olarak, Allah’a ve Peygamberimize iftira etti. Hiçbir üniversiteden tepki verilmedi. Fakat geçtiğimiz günlerde Sakarya Üniversitesi Tarih Profesörlerinden Ebubekir Sofuoğlu bir laf etti, başta YÖK Başkanı Yekta Saraç ve Sakarya Üniversitesi Rektörü olmak üzere akademik camia ve bilumum laik, Kemalist, deist, ateist tayfası ve onların medya uzantıları ayağa kalktılar.
Peki, ne demişti Sayın Sofuoğlu? Katıldığı Akit Tv’de, üniversite gençliği ile ilgili “Hedonist merkezli gelişen ‘Z’ kuşağı ile karşı karşıyayız. Ben 27 senedir üniversitede çalışıyorum, son birkaç senedir derslerin bu denli boş olduğunu görmedim. Derse devam yüzde 60-70 seviyesinden yüzde 30-40 civarına düştü. Efendim neymiş, üniversiteler şehirleri geliştiriyormuş. Yalan. Böyle bir şey yok. Üniversitelerin şehirleri geliştirdiğinin göstergesi ne olur? Laboratuvarlar artar, kütüphaneler artar, araştırma merkez ve enstitüleri artar. Gidin bakın üniversitelere. Bütün Türkiye’de üniversitelerin yerleştiği yerler Nişantaşı’na döndü. Nerdeyse fuhuş evleri. Gelin ben sizi apartları gezdireyim, komşularıyla konuşturayım, emlakçıları dolaşıp onları dinleyelim...” demiş.
Tamamen haksız mı? Üniversite gençliği pirü pâk mı? Sütten çıkmış ak kaşık mı? Hayır, ama haksız olduğu bir yer var. O da, Sofuoğlu hoca, sözün şehvetine kapılarak, istisna yapmadan bütün öğrencileri işin içine soktu. Program sunucusu ve diğer katılımcıların “Aman hocam, genelleme yapmayın” uyarısı karşısında bile ısrarla istisna yapmayışı çok yanlıştı. Ama hocanın ifade ettiği “Hedonist merkezli gelişen ‘Z’ kuşağı ile karşı karşıyayız” sözünü alıyor başımın üstüne koyuyorum. Gerçekten de hedonist yani hazcı, zevkine düşkün, arzularının peşine takılan, Kur’an’ın ifadesiyle “Heva ve hevesini ilah edinen” (Bak: Furkan:43; Câsiye:23) bir nesille karşı karşıyayız. Toplum olarak her geçen yıl bir önceki yıla göre, “değerlerine” daha uzak, “uçkuruna” daha yakın bir gençliğe şahit olmaktayız.
Hedonist kuşak, “Cinsel hazzı yaşamak doğal bir ihtiyaçtır. Acıkınca yemek, susayınca su içmek ne kadar doğal ise, cinselliğe ihtiyaç duyduğunda da partnerinle bu ihtiyacı gidermek o kadar doğaldır” inancında olduğu için üniversite gençliği arasında bu işler rahat icraat alanı bulmaktadır. Kız-erkek karışık ortak evlerde kalmaları, ayrı evlerde kalmayanların da hazlarını tatmin edecek süre kadar kız veya erkeğin kaldığı eve kapanmaları, kampüs alanı, ormanlar, ağaç altları, tenha-kuytu yerler, hedonist gençliğin hazlarını tatmin ettiği yerlerdir. Bunları görmezden gelip kafayı kuma sokmanın, pisliği halının altına süpürmenin anlamı yok.
On yıl kadar önce idi. Tanıdığım bir jinekolog doktor arkadaş beni arayarak “Hocam, son günlerde üniversiteli kızlardan kızlık zarlarını diktirmeye gelenler var. Bir arkadaşım bir üniversite mezunu bir kızın kızlık zarını dikmiş, daha sonra da bir arkadaşının davetine icabet ederek düğününe gitmiş. Bir de bakmış ki kızlık zarını diktiği kız, gelin adayı yani arkadaşının eşi olacak bayan... O anda düğün salonu sanki tepesine çökmüş, soğuk soğuk terlemiş ve bir daha bu işi yapmayacağına yemin etmiş. Bana da geliyorlar, bu konuda ne yapalım? Caiz mi?” diye sormuştu. Ben de Türkiye’nin Fıkıh duayeni Prof. Dr. Hayrettin Karaman hocamla görüşerek bir cevap vermiştim.
Üniversiteli bazı kızlarla ilişki yaşayıp da her ay onun masrafını karşılayan zengin kelli-felli hedonist kodamanların sayısı da azımsanmayacak kadar çoktur. Bu anlatılanlar münferit olaylar değildir. Maalesef artarak devam etmektedir.
Ebubekir Sofuoğlu’nun bu tespitine kimler karşı çıkıyor? Laik, Kemalist, ateist, deist hedonistler, yani ahlak ve iffet konusunda en son söz söyleyecek olan edepsizler, belediyelerindeki taciz ve tecavüzleri örtbas etmeye çalışan malum gürûh… Bir de bu arsızlara karşı aşağılık kompleksi içinde olan bizim mahallenin ezikleri…
Başta YÖK Başkanı ve Sakarya Üniversitesi Dekanı olmak üzere bu Profesörümüzün sözlerine karşı yerlerinden fırlayarak, Ali kıran baş kesen edasıyla hemen işlem başlatmalarını bir dereceye kadar anlıyoruz. İstisna yapmadan genelleme yapılarak amacını aşmış bir sözün sahibini incelemeye almaları bulundukları makamın gereğidir. Bu sözlerden, üniversite öğrencilerine hakaret ve üniversite camiasını töhmet altında bırakma algısıyla hareket edilerek bu yola gitmiş olabilirler.
Ey akademi camiası! Varsayalım ki, Ebubekir Sofuoğlu hoca Allah’ın üniversiteli kullarına iftira etti. Siz de bu iftirayı yanına bırakmamak için kınama mesajları yayınladınız ve soruşturma açtınız. İyi de illa sizin ayağa kalkmanız için sadece Allah’ın kullarına mı iftira edilmeli? Dinî ve milli mefahiriniz o zaman mı galeyana geliyor? Ayranınız o zaman mı kabarıyor? “Kur’an Allah’ın sözü olamaz, Peygamberin sözüdür” diyerek Allah’a ve Peygamberine iftira eden Prof. Mustafa Öztürk vakasında neden harekete geçmeyip koltuklarınıza çakılıp kaldınız? Sofuoğlu’na karşı ağzınıza sığmayan dilinizi o zaman niye yuttunuz? Hatta “linç ve tekfir edilmemeli” diye de destek çıktınız. Bu adalet mi? Sizin tutarlılığınız bu mu? Allah ve Rasûlü’nün hatırı, kullarının hatırı kadar yok mu da kullarına yapılan iftira karşısında küplere binerken Allah ve Rasûlüne yapılan iftira karşısında dut yemiş bülbüle dönüyorsunuz?
Sebebini ben söyleyeyim: Göstermez ama laik, kemalist, ateist, deist hedonist tayfası, Ebubekir Sofuoğlu’na gösterdiği tepkiyi Mustafa Öztürk’e de gösterseydi, onlara karşı ezikliğin verdiği psikoloji ile Kur’an’a, Allah’a ve Rasûlüne iftira eden adama da tepki gösterirdiniz. Müslüman idareci ve söz sahipleri, İslam’ın izzetini ve omurgalı duruşunu sergileyene kadar bu böyle gidecek galiba.
Hele şu Fatih Altaylı’ya ne demeli? Konuyla ilgili 17 Aralık 2020 tarihinde Haber Türk’te yazdığı yazısında Sofuoğlu’na hitaben “Ben orada çalışıyorsam orası fuhuş evidir” diye düşünmüş olabilir” dedikten sonra “Bu YÖK’ün, bu sözde profesörü kendisine yakışan bir işyerinde çalışmak üzere üniversiteden sepetlemesini bekliyorum” diye buyurmuşlar. Bari dinime dahleden Müselman olsa.
Fatih Altaylı, 1999 yılında Radyo D'de yaptığı programda, sırf "başörtülü" oldukları için okuma hakkı gasp edilen kız öğrenciler için ağır hakaretlerde bulunarak "Bunlar öğrenci değil kevâşe/fâhişe. 100 milyon verince bunlar türbanlı gösteri yapıyorlar. 200 milyona çıplak gösteri yaparlar. Bedeli biraz daha artırırsanız daha ileri hizmetler sunarlar size… Dedim ya bunlar kevâşe. Bunlara balans ayarı lazım; balans ayarı. Bunları takacaksınız rot balans makinesine döndüre döndüre balans yapacaksınız; fahişeler, şerefsizler, satanistler" ifadelerini kullanmıştı.
Sofuoğlu’nun sözleri bunların yanında zemzemle yıkanmıştır. Şimdi kalkıp edep ve ahlak dersi vermeye çalışıyor. Hadi ordan hadi ordan. Bu konuda en son konuşacak kişisin sen.
Dolayısıyla yalan söyleyen tarihi çöpe atıp milli tarihimizin şahlandırılmasına yiğitçe katkı sağlayan cesur yürek Ebubekir Sofuoğlu hocamızı, amacını aşan bir sözünden dolayı çakallara yedirtmeyiz. Arkasındayız. Bir cümlesine takılıp kalınacağına onu anlayarak gençliğin kâhir ekseriyetinin düştüğü bu tehlikeli gidişten kurtulmak için kafamızı çatlatsak dahi iyi olmaz mı? Ne dersiniz?