POLİTİKALARIN İSTİKRARI

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

            Ekonomiler genelde olduğu gibi, yine FED Başkanı Yellen’in yaptığı konuşmanın şifrelerini çözmeye çalışmakla uğraşmaktadır. Dünyanın şu an itibariyle bir numaralı iktisadi ve askeri gücü konumundaki ABD’nin ve onun bir numaralı finans kurumu olan FED’in para politikası uygulamaları, pür dikkat takip edilmektedir. ABD’nin tek başına dünya ticaret hacminin yaklaşık dörtte bir kadarını karşılaması ve reel ekonominin büyümesine paralel olarak finans sektörünün de gelişimini tetiklemesi, FED’in de yine bir numaralı kurum olması sonucunu doğurmuştur ki normal olanda budur. Reel ekonomisi egemen ülkelerin finans sektörünün gelişmesi, sağlıklı bir ekonominin ortaya çıkması için beklenen bir durumdur. Ekonomilerin gelişmesi, istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme trendini yakalamasının yolu, üretim düzeyinin ekonomiye halim olmasından geçmektedir. Üretim sektörü gelişmeyip finans sektörü gelişen bir ülkenin toptan istikrarlı iktisadi yapıya kavuşması mümkün olmadığı gibi, finans kurumları gelişmiş ancak üretim açısından geri kalmış bir ülkenin mevcudiyeti de olanaksızdır. İki sektörün gelişimi arasında yüksek oranda bir korelasyon vardır ancak, bağımsız değişken olarak kabul edilmesi gereken üretim ekonomisidir. Ancak üretim ekonomisi gelişen ülkelerin finansal sektörü gelişir, finansal ekonomisi gelişen ülkelerin reel sektörü değil. Yani lokomotif olan, ülkelerin süreç olarak büyümesinin yolu üretimden geçmektedir, bu sağlandıktan sonra gelişen finans sektörü ve onun enstrümanları, reel ekonominin büyümesini hızlandırarak taçlandırabilir.

          Ekonomik yapılarını üretim temeli üzerine kurup sonra parasal sistemi üzerine monte eden ülkeler, istikrarın sağlanması bakımından en önemli aşamayı geçmiş demektir. Bundan sonraki aşama, siyaseti mutlu azınlığın değil, toplumun çoğunluğunun isteği doğrultusunda dizayn ederek, ekonomi ve siyasi istikrarı birbirini destekleyecek nitelikte kurgulanmasıdır. Günümüzde dünya ekonomi politiğinde etkili ve söz sahibi olanlar ülkeler, bu karışımı baştan doğru ve orantılı olarak yapanlardır. Örnek olarak ilk aşamada ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya gibi ülkeleri sıralayabiliriz. Sonraki grupta ise gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayrımına bakmadan, bütçelerinden AR-GE harcamaları için önemli miktarda kaynak aktararak (yaklaşık % 2) teknoloji düzeyini hızla yükselten yatırımlar yapan Güney Kore, Çin, Hindistan gibi ülkeler gelmektedir.

          Türkiye ne yazık ki yukarıda sıralanan iki grup arasında da yer almamaktadır. Devlet geçmişi artık azımsanamayacak bir şekilde yüzyıla yaklaşan ve temeli Osmanlı Devleti’ne dayanan Türkiye Cumhuriyetinin, bu süre içinde geçirdiği askeri müdahaleler kaynaklı toplumsal ve siyasi çalkantıların yansımaları, sanayileşme çabalarının istenen düzeye gelememesinin en önemli faktörüdür. Son 15 yıldır tek parti tarafından yönetilmesine ve geçmiş dönemlere göre ekonomi, alt yapı, sağlık gibi bir çok alanda önemli kazanımlar elde edilmesine rağmen yapıcı muhalefetin, yetersizliğine bağlı olarak iktidarı yeterli düzeyde daha iyi işler yapması yönünde zorlayamaması, yani yeterlilik ve kalite niteliğinin toplumun gerisinde kalması sonucu siyasi istikrar, toplumsal bütünlüğü sağlamada başarısız olmuştur. Ülkemizde uzun yıllardır üretim ekonomisi ile finansal sektör arasında uyum sağlanamadığı gibi, özellikle son yıllarda siyasi istikrarın da tesis edilememesi, ekonomide olumlu sonuçlara ulaşılmasını da zorlaştırmıştır. Bu nedenle genelde kısa dönemli ve seçim kazanma odaklı ekonomi politikaları izlenmesi kolaycılığına gidilerek, uzun dönemli etkiler doğuracak yanlışların temeli atılmıştır. Ve bu politikaların yansımasının dönüşü, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar şeklinde olmuştur. Maalesef günümüzde uygulamaya konulan ekonomi teşvik paketlerinden elde edilen sonuçların beklentilerin altında kalması ve tekrar yeni paket ve yapılandırmalara gidilmesine rağmen durumun fazla değişmemesi, politikaların kısa vadeye ve popülizme dönük olmasıdır. Bundan dolayı pamuk ipliğine dayalı iktisadi yapımız, iç siyasette ısrarla tersi söylenmesine rağmen, sonbaharda rüzgârın önünde savrulan yapraklar gibi FED, ECB, IMF, Dünya Bankası, Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları  (Fitch, S&P, Moody’s) vb. yetkililerinin, iki dudağı arasından çıkacak açıklamalara bağlı konumdan kurtulamamıştır.

          Dünyanın ve ülkelerin geleceğini, reel sektörü finansal sektörle uyumlu olarak geliştirip istikrarlı politikalar takip eden ülkeler belirleyecektir. Kısa dönemli, günlük, kısır döngü politikalarla yönetilen ülkeler ise ancak, yönetilen ülke olmanın ötesine geçemeyeceklerdir.              

          Soru:  Dışlama Etkisinin azalması yatırımları azaltır mı? Neden? 

          Sözün Gözü: Yaptığın kadar konuş, konuştuğun kadar yap.