Politik çakalların, depremi fırsata dönüştürme telaşı

Musab Seyithan

Biz, Musa’yı da Firavunu da içimizde barındırıyoruz. Bize düşen, bu gerçeği bilerek Musa’ca duruşumuzu gün yüzüne çıkarıp, Firavunî talep ve ihtiraslarımızı baskı ve kontrol altına almaktır.

Siyasi erdemden ve ahlaktan yoksun bazı politikacılar, asrın felâketinin yaşandığı süreçte politik açlığını, kurnazlık ve cambazlık yaparak saçma sapan konuşma ve tweetlerle -milli birliğe en çok muhtaç olunan şu dönemde- mide bulandırmaktadırlar. İlk gün, “Bu olay siyaset üstü bir olaydır” deyip ikinci gün “Ben bunu siyaset üstü görmüyorum” diyen “Çarkçı Kemal’inU dönüşleri artık bizleri öğürtmektedir. Kusasımız geliyor. Siyaseten özürlü ve hasta olan bu şahıs acilen Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tedaviye alınmalıdır. Tedaviyi kabul etmiyorsa dokunulmazlığının acilen kaldırılıp eline kelepçe vurularak hastaneye mecburi sevki sağlanmalıdır. Ya da on seçimi kaybetmiş biri olarak pişkin pişkin partisinin başına çöreklenen bu zatla ilgili birileri bir kaset hazırlayıp partisinin liderliğinden istifaya mecbur etmeli. Çünkü bunlar başka türlü partilerinin başını kimseye kaptırmıyor. Siyasi ve genel ahlaktan yoksun bu herif, daha çok karalama yapar ve çelme takarak rakibini iftira ve çarpıtmalarla yıpratırsa, politik arenada o kadar başarılı olacağına inanan biridir. İçindeki firavunun sözcüsü ve uygulayıcısıdır.

Siyaset” ile “politika”yı birbirinden ayırmak lazım. Siyaset, insan idare etme sanatıdır. Sanat, ustalık ve maharet ister, dürüstlük ve liyakat gerektirir. İnsanları idare etmek için siyaset meydanına atılanlar, bir sanatkâr edebi, dürüstlüğü, mahareti ve liyakatiyle yapacağı eserleri, ortaya koyacağı hizmetleri ve projelerini gündeme getirir. Rakiplerine iftira ve karalama yapmadan, iktidara geldiklerinde halka sunacaklarını anlatır, projelerini tanıtır. Hizmette önde gideceklerini dillendirir. Bu bir hizmet yarışıdır. Dürüst siyaset bunu gerektirir. Ama bugünkü yapılanlar, siyaset olmayıp politika olduğu için, her türlü Bizans oyunu çevirmek “demokrasinin gereği” olarak kabul edilir.

Dolayısıyla politikada liyakatli insanlardan çok, iftira ve yalan üretenler daha fazla sahne almaktadırlar. İktidarı yerinden etmek için alternatif projelerini ortaya koyma yerine, yalan ve iftira dolu haberler üreterek çamur atıp yıpratma yolunu seçmektedirler. İktidar olmayı, hizmette rol almak olarak değil de makam ve mevki kapma, insanlara hükmetme HIRSI olarak algılayanların yarışı böyle olmaktadır.

Mal ve mevki elde etmek için yapılan çalışmayı, normal zemininden çıkararak “hırsa/tutkuya” dönüştürenlerin durumunu Rasûlullah (sav) çarpıcı bir benzetmeyle şöyle dile getiriyor: “Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir.” (Tirmizî, Zühd 43).

Mala, mülke, servete ve zenginliğe, dünyalık mevki ve makama düşkün ve hırslı olan, bunları elde edebilmek ve onlara kavuşmak için her çareye başvurmayı göze alan bir insanın, hiçbir mânevî ve ahlâkî değer ölçüsü tanımayacağı ortadadır. Böyle bir kimse gözünü hırs bürüyen en yırtıcı bir hayvandan daha zararlı hale gelebilir. Çünkü hayvan, aklı ve idraki ile değil, içgüdüleriyle hareket eder. Gözünü “iktidar olma hırsı” kaplamış, gönlüne bunun sevgisi hâkim olmuş bir kimse, sanki birtakım insânî niteliklerinden soyutlanmış gibidir. Bu sebeple İslâm âlimleri, mal ve mevki hırsını, bütün kötü huyların kaynağı kabul ederler.

İşte Türkiye’nin böyle bir sorunu vardır. Muhalefet lideri, bu sorunun başını çekmektedir. Bakırköylük muhalefet liderinin ilk gün “Yaşananlar siyaset üstüdür” dedikten sonra daha aradan 24 saat geçmeden çark ederek söyledikleri şu sözlere bakar mısınız?

Yaşananlara siyaset üstü bakmayı, iktidarla hizalanmayı reddediyorum. Bu çöküş tam da sistematik rant siyasetinin sonucudur. Erdoğan’la, sarayıyla ve rant çeteleriyle hiçbir zeminde buluşmayacağım. Ben halkımın kavgasını vereceğim, sonuna kadar.

Halk kavga vermiyor hasta adam! Asrın felaketinin yarasını sarmak için seferber olmuş durumda. Adın Yorgo olsa ve Yunan muhalefet partisinin lideri olsan, “Yunandır, bu sözler tıynetinin gereğidir” diyeceğiz de şu anda Yunan bile Türkiye aleyhinde konuşmayı bir tarafa bırakıp yardım yapmaktadır. Senin bu yaptığına, Erdoğan düşmanlığından kaynaklanan kinini din edinmek denir. Utan be adam. Üç kuruşluk oy kapmak için bu kadar düşmanca bir tavır ortaya konulmaz. Yazıklar olsun senin yaptığın politikaya! Başına çalınsın. İhtirasının enkazı altında kal. Keşke saçma sapan bu sözleri söylemek için deprem bölgesine gideceğine, 15 Temmuz FETÖ darbe kalkışmasında yaptığın gibi, bir belediye başkanının evine gidip ayak ayaküstüne atarak kahveni içip televizyon seyretseydin. Daha az zararın dokunurdu.

Sizin siyasi geçmişinizde yer alan Başbakanlardan İsmet İnönü’nün 1939’da 32 bin ölü ve 100 bin yaralının olduğu Erzincan depreminden dönüşte trende poker oynadığını ve 1999 Marmara depreminde Ecevit’in uykudan uyandırılmadığı ve deprem bölgesine üç gün sonra müdahale edildiğini unutmadık. Unutma ki bu konuda en son konuşacak olanlar CHP’lilerdir.

Aklı başında ve siyasi hiçbir kaygısı olmayan vicdan, izan ve insaf sahibi bir yorumcu, sosyal medyada şunları söylüyordu: “Devleti sorguluyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde Almanya’nın tümü yıkıldığında, tümüne müdahale edecek arama, kurtarma, enkaz kaldırma imkânı hiçbir ülkede yok. Zaten devlet, dördüncü seviye bir alarm ilan etti. Yani uluslararası yardıma ihtiyacım var dedi. Bu son derce normaldir. O durumdayız. Çünkü büyük bir alan. Televizyonlara çıkıp bunu siyasi malzeme yapmaya çalışanlar var. Bunlara çok sinirleniyorum. Devlet önemli, millet önemli. Senin siyasi ikbalin önemli değil. On bin tane binanın her birinin başında arama, kurtarma ekibi mi olacak? Böyle bir dünya var mı? Böyle bir devlet var mı? Varsa söylesinler.”

Keşke bizim muhteris muhalefetimiz de aklını başına devşirerek böyle mantıklı düşünebilseydi.

Hele depremi fırsata dönüştüren politik çakallardan biri var ki söylediği akla ziyan. Adam kıtlığı çekildiğinde akademisyenliği kapmış ve profesörlük derecesine kadar yükselmiş, sonunda da MHP’de siyaset yaparken kovulmuş, sonra İYİ partinin kurucularından olmuş, orada da barınamayıp Zafer partisini kurmuş Ümit Özdağ denen ırkçı bir hilkat garibesi de; “Enkazdan, önce AK Partilileri çıkarıyorlar” demiş. Buna ne denir?

“Köyün birinde küfürbaz biri varmış. Köylüler ne yaptılarsa vazgeçirememişler. Sonunda aralarında para toplayıp muhtara vermişler ve “Al bunu Müftüye götür, çağırıp ikaz etsin, bu parayı da versin, belki küfretmeyi bırakır” demişler.

Muhtar denileni yapıp müftüye gidip durumu anlatmış ve parayı da vermiş.

Müftü o küfürbazı çağırmış. Durumu anlatmış. Nasihatlerde bulunmuş ve sonra da parayı vermiş. Adam “Tamam hocam bir daha olmaz” demiş.

Adam tam kapıdan çıkacağı zaman, fetva için sırada bekleyen biri içeri girmiş ve “Hocam, teyzem var, dul. Bana nikâhı düşer mi?” demiş.

Küfürbaz adam geri dönmüş parayı da müftünün masasına koymuş ve “Hocam al şu parayı ben şu adama bi söveyim” demiş.”

Aslında suç ve günah olmayacak da ağzınızı doldura doldura bu densize söveceksiniz. Çünkü lafın bittiği yerdeyiz. Bu şahsın da akıl hastanesine mecburi tedaviye gönderilmesi gerekir. Gerisi lafı güzaf.