Son günlerde, bir taraftan depremin yaraları sarılmaya çalışılırken, diğer taraftan “6’lı masa” komedisi yaşanmakta. Reis’in ifadesiyle “Devlet can derdinde iken onlar mal derdinde.” Devlet asrın felaketi ile ilgili çözüm önerileri üreterek depremzedelere iaşe, barınma ve evlerini bir yıl içinde yapıp teslim etmek gibi ciddi gayretlerin peşinde iken “6’sı bir yerdeler” Ankara’da kendi içinde Bizans oyunları çevirmekle meşguller.
Türkiye’yi kırk yıl oyalayan Demirel’in; “Siyasette 24 saat bile uzun bir zamandır” diye meşhur bir sözü vardı. Yani bu, “siyasette her şey olup bitmez. Aradan 24 saat geçmeden hiç beklemediğiniz sürpriz gelişmeler olur, ummadığınız fırıldaklar döner” demektir. Ben “6’lı masanın” Meral Akşener’in, pimi çekip bombayı patlatmasıyla dağıldığı ilk günlerde şu tespitlerde bulunmuştum: Şu an itibariyle “6’lı masa” tiyatrosu bitmiştir. On seçimde yenilgi üstüne yenilgi almış, yenilmiş de yenilmiş, çapsız ve akşam bir başka, sabah bir başka olan, %20-25 kemikleşmiş ideolojik oyun sahibi kalibresiz bir ana muhalefet partisi lideriyle, oy oranı sıfırın altındaki küçücüklerden oluşan “5’i bir yerde”nin yeni serüvenleri başlamıştır. Sözüm ona bilge (!) başkanın Saadet konağında toplantı üstüne toplantı yapmaktadırlar. Görenler de çok ciddi işler yapıyorlar, Türkiye’nin geleceği ile ilişkili olarak ele alınmadık konuları gündemlerine alıyorlar, iktidarın aklının ucundan bile geçmeyen ana meselelere köklü çözümler getiriyorlar zanneder.
Bu zamana kadar “Oturmuşlar, konuşmuşlar, yemişler içmişler ve geyik yapıp dağılmışlar.” Demek ki yıkmayı hedefledikleri Tayyip Bey’in karşısına çıkaracakları adayla ilgili olarak iki satır bile konuşmamışlar. Bilge(!) liderin Saadet konağında yaptıkları son toplantıda bir konuşmuşlar pir konuşmuşlar. Meral Sultan birden masayı havaya fırlatmış. “Meral Sultan” deyip de geçmeyin. Tansu Çiller’e kök söktürmüş, Refah-Anap koalisyonuna sabotaj yapmış, MHP’yi bölüp oradan İYİ partiyi çıkarmış bir Asena’dır. Ona göre “6’lı masa” da ne ki! Bir üfürüklük canı vardı. Onu da üfürerek ortalığı darmaduman etti. Şimdi medya, deprem haberlerini ikinci sıraya alarak onları birinci sıraya taşıdı. Millet de doğal olarak onların alicengiz oyunlarını seyrediyor. Biraz gülerek, biraz hayret ederek, biraz da sermayeleri sadece Erdoğan düşmanlığı olup milletin değerlerine dönük idealleri olmayan muhalefetin haline acıyarak...
Bir de baktık ki sosyal medyada ve fondaş medyada, sanatçılar arasında Meral Sultana ağıza alınmayacak şekilde ağır eleştirilerle linç kampanyası başlatılmış. İstanbul ve Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanlarına yaptığı çağrı da karşılık bulmayıp “Biz Genel Başkanımız Kemal Kılıçtaroğlu’nun yanındayız” diye cevap alınca İBB’deki İYİ Parti yapılanmasının da sonunun geleceği ve oradaki yandaşlarının işlerine son verileceğinin de kaygısı birleşince, zaten “dönme” olan Meral Sultanın dönmesi de kolay oldu.
Dönüş öncesi “6’lı masa” dağılınca kirli çamaşırlar da ortaya dökülmüştü. Yapılan milletvekilliği pazarlıkları dillendirildi. Yaptıkları toplantılarda, genel başkanların kendi aralarında yaptıkları milletvekilliği pazarlıkları, İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ahat Andican’ın bir televizyon programındaki itiraflarıyla ortaya saçılmış oldu. Ak Partiden kopup kinlerini din edinerek parti kuran Bebecan ile Selo Ahmet ve adını bir türlü öğrenemediğimiz DP’nin başkanı ve Saadetin bilge (!) lideri, meğer CHP’den 56 kadar milletvekili kotarmışlar. Meclisteki geleceklerini böylece garantiye alınca Meral’in attığı ilk tekme öncesi son toplantılarında firesiz olarak dördü de “Biz cumhurbaşkanı olarak başımızda Kılıçtaroğlu’nu görmek istiyoruz” demişlerdi. Meral Sultan da “Ben de İmamoğlu veya Mansur derim” demiş. Hatta “İsterseniz kamuoyu yoklamaları…” diyecek olmuş ama cümlesini bitirmeden ana muhalefetin kartondan kaplanı birden kükremiş, sinirlenerek Meral Sultanın lafını ağzına tıkamış. Meral Sultan da hiç geri kalır mı? On seçimde hezimete uğramış birine karşı “Biz seçilebilir bir adaydan yanayız” diyerek masaya atmış tekmesini, gitmiş partisinin yetkili kurullarına, sonra da geçmiş basının karşısına… Ve siz sayın okuyucularımızın da dinleyerek ezberlediği şeyleri söylemiştir. Demek ki, öküz ölüp menfaate dayalı ortaklık bitince işler böyle oluyormuş...
Ama bu efelenmenin ömrü üç gün sürdü. Baktı ki başta İBB’deki kadrosu olmak üzere büyük bir menfaat kaybı olacaktı. Zararın neresinden dönülürse kardı. Eski Türkiye’den kalma “Güneş motel” usulüyle Kılıçtaroğlu, İmamaoğlu ve Yavaş’la bir otelde yaptığı görüşmede bazı şartlarla anlaşarak kös kös masaya geri döndü. Bir gün önce, kavga esnasında bile söylenemeyecek lafları et, ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi geri dön. Politikada böyle yüzsüzlükler maalesef oluyor. Ama “Biz Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganının atıldığı Saadet Partisi Genel Merkezinin önünde Kılıçtaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı ortak adaylığı açıklanırken Meral Akşener’in suratı “zoraki nikâh” gelinin suratı gibiydi. Beden diliyle bu adaylığı reddediyordu.
Şu bir gerçek ki, insanları idare etmek için siyaset meydanına atılanlar, bir sanatkâr edebi, dürüstlüğü, mahareti ve liyakatiyle; yapacağı eserleri, ortaya koyacağı hizmetleri ve projelerini gündeme getirmelidir. Rakiplerine iftira ve karalama yapmadan, iktidara geldiklerinde halka sunacaklarını anlatmalı, projelerini tanıtmalı, hizmette önde gideceklerini dillendirmelidir. Bu bir hizmet yarışıdır. Dürüst siyaset bunu gerektirir. Ama bugünkü yapılanlar, siyaset olmayıp politika olduğu için, her türlü Bizans oyunu çevirmek “demokrasinin gereği” olarak kabul ediliyor.
Dolayısıyla politikada, liyakatli insanlardan çok, iftira ve yalan üretenler daha fazla sahne almaktadırlar. İktidar olmayı, hizmette rol almak olarak değil de, makam ve mevki kapma, insanlara hükmetme HIRSI olarak görenlerin yarışı, böyle olmaktadır.
Maalesef iktidar olmayı “hırs/tutku” haline getirenler, hizmetten ziyade, iktidarda kalmayı ve insanlara hükmetmeyi politika haline getirirler ve kirli pazarlıklar yapmak onların karakteri olur.
Günümüzde iktidara gelmek için şeref ve haysiyet cellatlığı yapılıyor. İktidarı devirip yerine geçmek için kara propagandalarla, yalan ve iftiralarla insanların namus ve şerefleri katlediliyor. Milletvekilliği pazarlığıyla menfaate dayalı ikballer garanti ediliyor.
Özellikle politik arenanın toz duman olduğu şu günlerde siyasilerin dün dedikleri ile bugün yaptıklarının taban tabana zıt olduklarını ifade eden sözleri, sosyal medyada mebzul bir şekilde dolaşmaktadır.
“Çarkçı Kemal” bir zamanlar; “MHP içinden 15 milletvekilinin AKP’ye transfer edileceği şeklinde bir duyumum var. Böyle bir karakterde milletvekili çıkar mı? İnanmak istemiyorum. Kendi partisine ve seçmenine ihanet eden bir milletvekili grubunun çıkacağını şahsen düşünmüyorum” demişti. Sonra da talimatla 15 milletvekilini CHP’den istifa ettirerek İYİ partiye geçmelerini sağladı. Bu hareketiyle de “demokrasiye katkıda bulunduğunu ve ezber bozduğunu” söyledi. Aynı şeyi MHP milletvekilleri yapsaydı karaktersiz olacaktı, kendi milletvekillerine yaptırınca “onurlu bir demokratik çıkış” oldu. İşte iktidar olmak, bir tutkuya dönüşünce, siyaset, “sanat” olmaktan çıkıyor, politik ahlaksızlığa dönüşüyor.
Meral Sultan da, partisini kurduğu ilk günlerde: “İyi partiyi chp ve hdp ile ittifak yapmak için yan yana getirme çabasını çok çirkin buluyorum, çok saygısız buluyorum, çok ayıp buluyorum. Biz ancak Saadet Partisi ve Demokrat Parti ile yan yana geliriz” demişti.
Bununla yetinmedi ve bir salon konuşmasında; “Biz, ne çıkar, ne çukur, ne cukka, ne yıkım ittifakı asla yapmayacağız. Şartlı şurtlu insanlarla el sıkışıp sırf aday olabilmek için grup kurmak gibi bir abidik-gubidik işimiz olmayacak. Yüz bin imza ile çıkacağız yola” dedi. Sonra da, asla bir araya gelemeyeceklerini söylediği chp’den “bindirilmiş kıtalar” olarak gönderilen hülleci milletvekilleri ile “abidik-gubidik” işler yaptı.
Daha sonra da sırf Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a düşmanlıktan başka ortak paydaları ve sermayeleri olmayan “6’sı bir yerde” oluşumunu gerçekleştirdiler.
İşte bütün bu serüvenler, bir “sanat” olan siyaset ahlakını bir tarafa bırakıp iktidar olmayı, tutku haline getirenlerin, “hedefe varmak için her yol meşrudur” diyen Makyavelizm’in taktiklerine başvurma eylemidir.
Bu zoraki nikâh tazelemekten sonra en anlamlı sözü Ağrı belediye başkanı Savcı Sayan söylemiştir: "Devletin makamlarını satan satana. Babalarının çiftliğiymiş gibi birbirlerine peşkeş çekiyorlar. Hâlbuki bütün bunların sahibi yüce milletimizdir. Eninde sonunda dersinizi alacaksınız."
İşte iktidar mevkiini, insanlara hizmet etme yeri olarak değil de “ikbal” ve “tahakküm” makamı olarak gören siyasi ahlak yoksunları yerini, siyaset ahlakına sahip olanlara bırakana kadar bu “abidik-gubidik” işler olacak demektir. Allah bunlara fırsat ve imkân vermesin. Tuzakları başlarına çöksün.