Koronavirüs ile ilgili sorgulayıcı, muhalif görüşlerin hepsine komplo teorisi gözüyle bakılıp, böyle yaklaşanlara burun kıvrılarak bir nevi deli muamelesi gösteriliyor. Dünya genelinde sağlık örgütünün ülkemizde ise bilim kurulunun her dediğini kayıtsız şartsız, mantık aramadan kabul etmemiz bekleniyor. Dünya Sağlık Örgütü ve bilim kurulunun isteği ise belli; koronaya yakalanma, yakalandıysan da ölme yeter. Diğer türlü ne halin varsa gör.
Koronavirüsün bir pandemi değil plandemi olduğunu söyleyenler ortaya ne kadar delil koyarlarsa koysunlar dertlerini anlatamıyorlar. Aşıyla beynimize çip takılacak kafasında değiliz. Üstelik bu alternatif teorilerle ortada bir plandemi olduğunu söyleyenlerde sıradan insanlar değil, alanlarında uzman bilim adamları. Lakin hâkim görüşün dışında bir şey söyleyecek olursan bilim adamıyla sokaktaki insana da aynı muameleyi gösterip dalga geçiyorlar. Fazla bir şey istemiyoruz 2020 yılında kalp krizi, grip, beyin kanaması, çeşitli türlerden kanser hastalıkları, organ yetmezliği vb. hastalıklar ve trafik kazası, cinayet gibi sebeplerden hayatlarını kaybedenlerinde sayıları ayrı kategorilerde açıklansın. Eminim bu kategorilerin hepsi kendi içerisinde koronadan ölenlerden daha fazladır.
Koronaya inanmıyoruz, maskeye, mesafeye gerek yok diye düşünmüyoruz. Lakin abartılı önlemlerle, yasaklarla insanların hayatları karatıldı, ömrümüzden bir yıl geçti, ne kadar daha sürecek bilemiyoruz. Günlük hasta sayısı binin altında vefatta 150’nin, lakin yasaklar olduğu gibi duruyor. Bilim kurulu şöyle birkaç ay daha dişinizi sıkın canım diyor. Küresel çapta planlanan oyunun, ülkemizdeki habersiz, gönüllü temsilcileriyle oyuncağı olduk. Koronadan önce karşı çıktığımız birçok şey hayatımızın bir parçası oldu. Temassız kredi kartları ilk çıktığında insanlardan habersiz çekim yapılıyor, güvenli değil deniyordu. Otobüste, kalabalık yerlerde mobil post makineleriyle sanal hırsızlık yapanlar bile türemişti. Plandemi ile temassız kart hayatımızın vazgeçilmez bir parçası oldu. İnsanlar artık temassız alışveriş limitlerini artırmakla meşguller.
Özellikle ilkokul, ortaokul çocuklarının olduğu evlerde veliler çocukların akılları karışır, derslerini olumsuz etkiler diyerek evde bilgisayar bulundurmuyor, internet bağlatmayıp, kendi telefonlarıyla idare ediyorlardı. Plandemi ile okullar kapatılınca neredeyse internetsiz ev kalmadı. Günlük kaç saat ders çalışılıp, kaç saat oyun ve eğlence için bilgisayarda geçiliyor belli değil. Veliler bir yandan şikâyet ediyorlar diğer yandan çaresizce çocuklarını izliyorlar. Güvenli internet falan hikâye, yeni nesil çocuklar sanal ortamın açıklarını çok iyi biliyorlar.
Whatsapp güvenlik politikasını değiştirmeye kalkınca herkes birden alternatif uygulamalara yönelmeye başladı. Uygulamayı siler, kullanmam olur biter diyen insan sayısı çok az. Akıllı telefon kullanmaya başlayalı ortalama altı ay oldu. Bunun en büyük nedeni de virüs nedeniyle bir ara evden çalıştığımız için iş planlarının Whatsapp üzerinden yapılmasıydı. Kullanmadığım sürece telefonumun interneti halen kapalı. Arada bir haber var mı diye açıyorum o kadar. Ya öyle şey mi olur diyenlere 30 yaşından sonra akıllı telefon görünce oluyor diyorum. Böyle söyleyince de benden büyükler bozuluyor. Çünkü insanların davranışları çok kolay değişiyor. Bugün 15-25 yaş aralığındaki gençlere bir şey diyemeyiz. Çünkü onlar sosyal medyanın, akıllı telefonların merkezine doğdular. Lakin 40 yaş üstü insanlar bırakın akıllısını akılsızını cep telefonuyla bile 20’li yaşlarda tanıştılar. Birçoğunun evinde küçükken ev telefonu bile yoktu. 50 yaş ve üzerini hiç saymıyorum bile. Fakat onlar bile gençliklerinde, çocukluklarında nasıl vakit geçirdiklerini hatırlamıyorlar. Herkes sürekli online, sürekli paylaşım derdinde. Haşmet Babaoğlu’nun deyimiyle “Eşe dosta aktarılmayan bir şey ‘yaşanmamış’ oluyor bu çağda.”
Kuru kuruya teknolojiye karşı değilim, zaten bu çağda imkânsız. Lakin işimizi gücümüzü kolaylaştırmanın dışında lüzumsuzluklarını da görmeli ona göre hareket etmeliyiz. Plandemi mühendisliğinden kurtuluşu ise herkes kendi çapına göre bulmak zorunda. Çünkü teknolojiye kayıtsız şartsız âşık olup verdiği her şeyi sorgulamadan kabul edenlere ortak bir yol gösterilemez. Teoman Duralı hocanın “Bırakınız ne yaparlarsa yapsınlar şiarı, kalplerin mühürlenip ruhların kararacağı günlerin şaşmaz habercisiydi” sözünü teknoloji ve plandemi bağlamında tekrar düşünmek belki bir başlangıç olabilir.