Yalan aşklar sosyal ağda sevenin de sevmeyenin de gündemine başlık oldu. Çiçek açtı duygular, flaşlar yine mutlu yüzlere patladı. Ortalık yine vıcık vıcık aşk! Pazarlamacı firmalarsa koca kırmızı kalpleri ve indirimleriyle, yine sevenlerin yanında güller, ayıcıklar, parfümler, cüzdanlar hep satışta ve unutulanlar trip atmayı unutmadılar, hatta olmadı ihmallikten ilişkilerine tekmeyi de salladılar. Yeni yelken açma fikri bir köşede tetikte beklerken su alan bir ilişkide nasıl yol alacaklardı ki…
Zor zamanlarında olmamasını, yalnız bırakılmasını, uzaklığı, soğukluğu hadi yine görmezden gelirsin de büyük pakette markacıklı sağlam hediye gelmeyince bir somurtkanlık sarar dört bir yanını çehrenin.
Kimileri sahilde, parkta, restoranlarda ya da rezervasyonlarında cilvelenirken ya da didişirken; ya yalnızlar? Onlar da dışarı çıkar, isyan gaysının körüklenmesine ihtiyaç vardır ve ‘olsaydı’lı cümlelerle hevesleri üzerlerinde, ve üç noktalı hayalleriyle…
Şu yerden kesilen ayakların bir de üşümelerini konuşmak var ya… Boşluğu doldurmak yerine bütün varlığı ile dünyan olan birini sevmeliydi. Ne kolay başlamalıydı, ne de kolay bitmeliydi. O geldi mi, bütün benliğin beyaz güvercin gibi kanat çırpmalıydı özgürlüğe. Hiç kimseye anlatamadıklarını ona anlatmak ihtiyacı hissetmeliydi, boğazına durmadan kelimeler, iradesizce dökülürcesine hem de hissetmeliydi. Onsuzluğu hiç düşünmeden onda hapsolmalıydı ömür. Beraber geçirdiğin her güne şükrettirecek, sevgisini de hediyesini de bir güne sahnelemeyecekti.
Bunlar ‘deneyelim olur’la olmayacak şeyler. Tek bir düş, tek bir kişi.
Biri olmayınca gönül de birilerini aramaya kalkıyordu. Destursuzca; olmadı, biraz üzül, amaan salla, başka biri, güzel günler mutlu tablo, zorladın olmadı, biraz üzül, salla… En başından olmaz’lığın acısını kabullenip perakende savruluşlarda kısa vadeli ilişkiler kabul edilmişti bile. Acısı da daha az yokluğu alışılırcasına, varlığı görülebilecek kadar… Her başlangıçta tek oymuş gibi, giderken iyi ki de bitmişçesine… Sonra malum günden hediyeler kalıyor, küçük bir kutuda.
Sevdalar da masallar da gündelik, bayat, orijinalinden köşe kapmaya çalışmış, kırılmış…
Sonra günlere sığdırıldı sevdalar
Oysa ki ne aşkın, sevdanın, ne vefanın, sadakatin, beraberliğin, ne de hediyenin günü olurdu. Ömrü olabilirdi ancak. Günse bir gün daha beraber uyandığına, ya da yan yana olduğunuza şükredecek her gün. Hesapsız beklentisiz kendiliğinden hesaplaşan, herkes’ten uzak, koruyabildiğin kadar aklını, yüreğini, sevdiğin kadar içten ve sonsuzca, inanabildiğin kadar yakın ve parçanmışçasına.
O kadar tek ve o kadar özel olmalıydı ki, sevgisi de acısı da kaderin olsun, ömrü billah yaşayamazsın, bir tam olmalıydı. Ne toptan, ne perakende, ne satılık ne pazarlık, yıldığın çoğunluğun saçmalıklarından uzak, seni ve değerlerini sıkıca sarmış, sadece ve özellikle biri olmalıydı. Kimsenin lafına, gidişine bakmadan reklamına kulak asmadan, gösterişlere hele hiç aldanmayan olmalıydı ..
Kalın efendim sağlıcakla