Gazeteciliğin en zor tarafı her halde kamuoyuyla, bütün insanlarla direk temas kurmak zorunda olmanızdır.
Hani fildişi kuleler, denir ya, aslında inanınız gazete için en ideali fildişi kuleler, zira bir yazı yazıyorsunuz, doğal olarak toplum, bazı insanlar sizin yazınızdan etkileniyor ve olan oluyor…
Kimi hakaret ediyor, kimi aşağılıyor, kimi size olmayan özelliklerin olduğu savıyla yaklaşıyor…
Aslında doğal olarak yaşımız ilerlerken gazeteciliğin sadece yazmak, konuşmak olmadığını, aynı zamanda toplumla irtibat kurabilme sanatı olduğunu anlıyorsunuz…
Hasan Cemal’in “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” adlı eserinden okumuştu, değerli meslektaşlarımızdan Şehit Uğur Mumcu’nun yazısını bitirince, “bugünde hükümeti yıktık”, ya da “yine yeni bir hükümet kurduk” dermiş.
Aslında ben de tam tersini düşünen bir insanım, hep gazetecilerin aslında toplumu çok fazla etkilemediğini, işleyiş şekline göre gazetecinin ve gazetelerin şekillendiğini düşünürüm…
Bana göre de toplumu şekillendirenler politikacılardır ama bu politikacılar bazen görünmezler, arkalarda olurlar, çok arkalarda, yani sizler ve bizlerin göremeyeceği kadar arkalarda…
Fakat yaşım ilerledikçe şunu da anlıyorum, evet biz gazeteciler politikaya yön veremeyiz, evet biz gazeteciler dünyayı şekillendiremeyiz ama bizim yazdıklarımızdan ister istemez birçok insan etkileniyor ve bir şekilde yönlendiremesek de siyaseti ve toplumu etkileyebiliyoruz…
Peki, bunları niye yazdım, biliyorsunuz dün bir yazı yazdım ve yazımda Sayın Bestami İnan’la Sayın Mustafa Yazlık’ın KTO Karatay Üniversitesinin Mütevellisinden istifalarının nedeninin vakıf hukukuna riayet etmek olmadığını ifade ettim.
Daha açık yazayım, yani KTO istedi diye, KTO Yönetimi istedi diye, KTO’nun vakfı istedi diye Sayın Yazlık ve Sayın İnan istifa etmemişler.
Niye istifa ettiler öyleyse?
Duyduğumuza göre, kendilerine adaylıklarla ilgili tebliğler yapılmış ondan istifa etmişler…
Peki, ben bunu nereden biliyorum?
Haberin kaynağı bir gazeteci için namustur, şereftir ve Rabbimiz bizi namussuz ve şerefsiz kılmasın…
Yani, söyleyemem…
Peki, Yazlık’la İnan aday gösterilmezse ne olacak?
Hiç bir şey olmayacak, hayat devam edecek…
Sadece bir gazeteci olarak kaynaklarımızın yanlış bilgi de ifade edebileceklerini göreceğiz…
Ve başka adaylarla yola devam edilecek…
Ben AK Partinin karar mercii değilim ki, ben gazeteciyim, ben karar veremem, duyumlarım bunlar, diye yazıyorum…
Neticede abartılacak bir şey yok, Sayın Yazlık ve Sayın İnan aday gösterilip gösterilmeyeceğine biz gazeteciler değil AK Parti yönetimi karar veriyor…
Ricam, bizleri karar verici gibi değil de, duyumlarını, tahminlerini yazan, çizen gazeteci mesleğine tabi sıradan insanlar gibi görmeniz…
Zaten, kesin karar diye yazdığımızda, kesin karar olur, kesin karar değilse, AK Parti açıklamamışsa bu kadar önemsemeye ne gerek var…
Falancada böyle diyor, denir geçilir…
Çok açık yazayım ben kendimi çok fazla önemseyen bir insan değilim, sadece yalan yazmamaya, kimseye iftira atmamaya, art niyetli olmamaya çalışan bir insanım.
Sadece Bestami İnan ile Mustafa Yazlık’ın KTO’dan Vakıf hukukuna riayet etmek için istifa ettiklerini ve bizim açıklamalarımızın yanlış olduğunu iki satırla açıklamalarının bu aşamada iyi olacağını düşünüyorum.
Ha bu arada çokça Veli Tolu Bey soruluyor bana, “Bestami İnan aday gösterilecekse niye Veli Tolu, aday adayı oldu”, deniyor…
Vallahi bilmiyorum, dediğim gibi ben Karatay’da Bestami İnan Bey aday gösterilecekmiş, onun için KTO’dan istifa etmiş, diye duydum…
Ama Veli Tolu Bey’de gösterilebilir, belki de dünkü yazımda yanılmış da olabilirim…
Fakat kesin olan şu, siyasette bir gün çok uzundur ve kararı biz vermiyoruz, AK Parti veriyor, ilgililerine duyurulur…