Herkesin yaptığı işi iyi yapmasının önemli olduğuna ve eğer insanların ek bir iş yapacaklarsa mutlaka belli bir açıklamasının bulunması gerektiğine inanırım. Bugün herkes her işi yapmaya çalışıyor. İlgisi olan, olmayan her işe girme derdinde. Böyle olunca da ‘dostlar alışverişte görüyor’.
Bunu ben ‘pazarlamacılık’ olarak isimlendiriyorum. ‘Pazarlamacılık’, gelişmekte olan toplumların genel özelliklerinden. Yaptığı asli işine, ekmek teknesine tam manasıyla ihtimam göstermeden, gereklerini yerine getirmeden tali işlere ağırlık verilmesi her şeyin kötü yapılması sonucunu doğuruyor.
Bu özellikle kamu yönetimi açısından ciddi bir problem. ‘Her işi yaparım’cılardan kurtulamadığımız müddetçe hiçbir işi iyi yapabilmemiz mümkün olmuyor. Netice alamıyoruz.
Mevzuyu ‘ikinci iş’ yapan memurlara getirmeye çalışıyorum. Yanlış anlaşılmasın, girişimcilik ruhu bulunan, kabına sığamayan, kendine ve topluma faydalı işler yapmak için çabalayanlara lafım yok. ‘Kişi hasbelkader memur oldu diye, topluma katkı sağlayıcı ekonomik faaliyetlerden uzak dursun’ demiyorum.
Aksine, istidadı olan insanlar topluma sosyal ve ekonomik yönden katkı sağlayıcı çalışmalar yürütebilirler. Memurların yapabilecekleri ekonomik faaliyetler sınırlıdır zaten. Tüccar gibi çalışmaları, gelir getirici faaliyetlerde bulunmaları mümkün değil. Ancak, aile ekonomisine katkı sağlayıcı tarım ve küçük üretimler belki mazur görülebilir.
Benim sözüm yaptığı birinci işi iyi yap(a)mayan, ama bununla da yetinmeyip özellikle memuriyetini de kullanarak sağa-sola şampuan, elma, ıhlamur satmaya çalışanlara. Böyleleri var mı? Tabii ki, hem de mebzul miktarda.
Bir kamu kurumunda işi olan bir vatandaşa, maiyetindeki diğer memurlara ‘sen yaşlanmış görünüyorsun, saçların da sanki dökülüyor; sana şu sabunu verelim de tipin düzelsin’ diyen insanlardan tiksindiğim kadar hiçbir şeyden tiksinmem. Bunlar oluyor.
Ak Parti devr-i iktidarında memura enflasyonun üzerinde zam verildiğini biliyorum. Oranlar hassaten daha alt kademelerdeki memurlara daha fazla, üsttekilere ise daha az olacak şekilde ayarlanıyor. Memurların gelirleri nedeniyle ek işlere tevessül etmelerini gerektirecek bir durum olduğunu düşünmüyorum. Zaten ‘pazarlamacılık’ daha çok üst kademelerde bulunanlar arasında yaygın.
Geçtiğimiz günlerde kalem aldığım, ‘kokoreç’ yazıma oldukça fazla destek geldi. Dükkânını açan, legal olarak faaliyetini sürdüren ve vergisini, stopajını, sigortasını yatıranın kabahati ne? Esnaf da şikâyet ediyor bunlardan.
Ülke tam manasıyla düzlüğe çıkacaksa, her şey kayıt altında olmalıdır. Dernek, vakıf, şirket, memur veya amir her bir şahıs veya kuruluş yasaların çizdiği sınırlar içinde çalışmalarını sürdürmelidir. Türkiye’de bu konuda henüz istenen seviyede olduğumuz söylenemez.
‘Pazarlamacıların’ en temel özelliği hak ve hukuk bilincine sahip olamamalarıdır. Hacca izinsiz giden bir devlet memuru olur mu? Ders ücretim kesilmesin diye izin almadan hac vazifesini yapana ne dersiniz? Evet, böyleleri de var. İnanması çok zor ama vakıa.
Yurtdışına izin almadan çıkan bir memura, mesela Kıbrıs’a gidene hangi ceza verileceği belli aslında. Ya da bir bakanlıktan aldığı bir projeyi döner sermaye kapsamına sokmadan, vergisini ödemediği paraları cebine indirene ne diyeceğiz?
Bunları çözmemiz lazım. Toplumdaki tefessüh bu şekilde başlıyor. Her şeyin yolu, yordamı var. Usulüne uygun kazanılan gelir hem maddi hem de manevi açıdan değerlidir. Meşru bir işi gene meşru araç ve gereçlerle yürütürseniz anlamlı olur. Hak, hukuk, adalet duyguları hepimizin hassas olması gereken şeyler.
Çoğu zaman haksız, haram gelir toplumdaki huzursuzlukların kaynağı. Alnı terlemeden, hak etmeden elde edilen gelirden fayda da görülmüyor: Ya bu dünyada ya da ötekinde çıkıyor. Bakıyorsunuz, çoluğu, çocuğu hastalıktan kurtulmuyor. Başına türlü belalar, musibetler musallat oluyor.
Hırsızlık dediğiniz şey illa de birinin parasını, malını gizli ya da açıktan, hile veya cebir yoluyla elinden almak değildir. Hakkını ödemezseniz, ticaret yapıyorum diye haksız rekabet yaparsanız, yaptığınız işin hakkını vermezseniz hırsızlık yapmış olursunuz.
Bütün bunları herkes biliyor. Ama icraat o yönde olmuyor.
‘Pazarlamacılar’ her açıdan sıkıntılı. Size bir şeyler satma gayesiyle yaklaştıkları için bunlarla karşılaştığınızda sürekli ‘tetikte’ olmak durumundasınız. Peki, ya maiyetinde bulunan memurlar, asistanlar, çalışanlar? Bir gün insan ‘pazarlamaya’ kadar da gidebiliyorlar!
Asli işinin hakkını verse, ikinci işine belki itiraz etmeyeceksiniz.
Neresinden baksanız problemli yani.
‘Adalet her şeyin temeli’ diyen bir inanç sistemine sahibiz.