Sinema tarihinin en ünlü komedyeni Charlie Chaplin anlatıyor: "Küçük bir çocukken babamla bir sirk şovunu izlemeye gittik. Bilet sırasında uzun bir kuyruk vardı ve önümüzde anne-baba ve 6 çocuktan oluşan bir aile vardı. Fakirlik hallerinden belliydi, elbiseleri eski ama temizdi. Çocuklar sirkten bahsederken çok mutlu görünüyordu. Onların sırası gelince, babaları gişeye geçti ve bilet fiyatını sordu. Gişe çalışanı ona bilet fiyatını söyleyince adam kekelemeye başladı ve dönüp karısının kulağına bir şeyler fısıldadı. Mahcubiyet yüzünden kolayca okunuyordu. Birden babam cebinden 20 Dolar çıkardı ve yere attı. Sonra da eğilip yerden aldı ve adamın omzuna dokunarak şöyle dedi;
“Paranız düştü beyefendi.”
Adam babama baktı ve gözleri dolarak:
“Teşekkür ederim efendim.” dedi.
Onlar içeri girdikten sonra babam beni elimden çekti ve kuyruktan çıktı. Çünkü babamın adama verdiği 20 Dolardan başka parası yoktu. O günden beri babamla gurur duyuyorum ve o 2 dakika benim hayatımda izlediğim en güzel şovdu... O gün, izleyemediğim sirk şovundan eminim daha güzeldi.
Charlie Chaplin / Kevin J. Hayes
Başkalarının mutluluğu için kendi mutluluklarımızı erteleyebilir ya da onlardan vazgeçebilir miyiz? Paylaşmayı, ekmeğimizi bölmeyi, soframızı misafirlere donatmayı becerebiliyor muyuz? Görselliğin zirve yaptığım bir çağda yaşıyoruz. Yenilen yemekler, kutlanan özel günler, el ele dolaşılan yerler sürekli sosyal medya hesaplarından paylaşılıyor. Televizyon ekranlarında her şeyin idealize edildiği reklamlar, diziler, filmler oynatılıp duruyor. Yazılı basında da durum çok farklı değil. Hayat standardı en yüksekten insanların gözlerinden beyinlerine akıp duruyor. Fakir olan, hasta olan, engelli olan, güçsüz olan da bu yüksek hayatın bütün ayrıntılarını görüyor. Bu durum karşısında inancı zayıflar, direnci düşükler, psikolojisi git gelli olanlar kendi kapasitesini zorluyor, ahlaki kabullerini menfi yönde değiştiriyor.
Geçen haftaki yazımın başlığı Yutkunarak Yaşıyoruz’du. Bu başlığı bu anlattıklarım çerçevesinde de düşünebiliriz. Olan gösteriyor, olmayan yutkunuyor. Bu durum başka olumsuz toplumsal vakalara da sebep oluyor. Hırsızlık, sapıklık, tecavüz ve cinayetler her geçen gün artıyor ve bunun sebeplerinden biri de bu değindiğimiz konudan ileri geliyor. İnsan ister Müslüman olsun, ister başka bir inancın mensubu, yaradılışı itibariyle nefsini terbiye etmek zorundadır. Aksi halde hem kendisine zarar verir hem de yaşadığı topluma. Oysa iyilik her şeyi tamir eder ve mutluluğun kapılarını insanlığa açar. Görünen her şey değerini yitirmeye, özünü bozmaya ve hevesini kaçırmaya neden olur. Mesela kadınlarımızın son zamanlarda kıyafetlerinde daha önce hiç olmadıkları kadar bir açıklık var. Bu toplum içerisinde kadını değersizleştiriyor. Onun özünde olan annelik vasfını yozlaştırıyor ve dişiliğini faş ediyor. Bu da kadınlarımızın mahremiyetine zarar veriyor. Eskilerde bir bakışıyla bir erkeğin kalbini çalıveren kadınlar, bugün bunca açılmalarına rağmen o etkiyi yapamıyorlar. Bu sadece kadınlarımız için değil birçok şey için geçerlidir. Bu tarafı uzun mevzu, bu sadece bir örnek olsun diyeydi. Charlie Chaplin’in babasının yaptığı jesti yukarıda okudunuz. Gösterdiğiniz her şey birilerinin yutkunmasına sebebiyet verdiğini unutmayalım. İlan edilmiş bir sirk şovunu, (kim bilir aileden kimin ya da kimlerin görüp babayı zorlamasıyla) gişeye kadar gelenlerin durumunu ve babanın düştüğü hali okudunuz. Orada Chaplin’nin babasının olayı çözmesi ve o fedakârlığı göstermesi olmasa, o adamcağızın vaziyetini düşünebiliyor musunuz? Belki de daha zor duruma düşmüş insanları görmüşsünüzdür. Çünkü öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bir tarafta çöl, bir tarafta deniz.
Eğer insanların çoğu bulunduğu ortamı güzelleştirmek için yaşasalardı, inanın bu dünya cennet gibi bir yer olurdu. Dayatmadan, öğünmeden, kibirlenmeden, böbürlenmeden ve karşı tarafın yoksunluklarını göz önünde bulundurarak yaşayabilmenin yüceliğini öğrenebilseydik bundan en çok kendimiz kazançlı çıkardık. Çünkü bu dünyaya gelme sebebimiz imtihandır. Yüceliklere talip olup nefsi eylemlerden uzak durmak da en çok erdemli kişilere yakışır. Böyle bir dünyada, böyle bir standardın neredeyse imkânsız olduğunu biliyorum. Ama doğruları söylemek, doğru insanların görevidir diye düşünüyorum. Kendi çocuğunu mutlu etmek için gittiği yerde başkalarının çocuklarının mutsuz olma ihtimaline üzülen bir insanın inancı ne olursa olsun takdir edilmelidir. Eğer bütün inanç sahipleri önce insan olabilselerdi bugünkü dertlerimiz olmazdı.
Sevgiyle kalın.
...